Bir zamanlar kapılar geceleyin aralık kalır, çocuklar sabaha kadar sokaklarda oynardı. Komşuluk, sadece bir ilişki değil, bir yaşam biçimiydi. Şimdinin demir parmaklıkları arasında kaybolan o sıcaklık, yüzyıllardır süregelen bir değerler zincirinin son halkası gibi gözüküyor. 

Eskinin mahallelerinde insan ilişkileri, bir ahlaki bağlamda, bambaşka bir derinlikte yaşanırdı. Kapılar, sadece bir güvenlik önlemi değil, aynı zamanda insanları birbirine bağlayan bir köprüydü. Taşınan komşulara herkes yardım eder, ev eşyaları birlikte taşınır, yeni gelenler için kucak açılırdı. Komşuluk, sadece yardımlaşma değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk anlamına gelirdi.

Kur’an-ı Kerim’de, Allah Teala'nın komşulara, akrabalara, yetimlere ve yoksullara iyi davranılmasını emrettiği Nisa Suresi'nin 36. ayeti, bu kültürel değerlerin ne denli kutsal olduğunu ortaya koyuyor. O günlerde, komşuluk, sadece bir ilişki değil, bir tür manevi yükümlülük olarak kabul edilirdi.

Ancak hızlı kentleşme ve modernleşme ile birlikte bu sıcak ilişkiler yerini yalnızlığa ve soğuk komşuluk ilişkilerine bıraktı. Eski zamanlarda evlerin mütevaziliği, misafirperverliği ve yardımlaşma anlayışı, toplumları birbirine kenetleyen unsurlardı. O dönemde, bir evde yaşayan sayısı ne kadar fazla olursa olsun, herkes aynı çatı altında, bir kişinin kazancıyla geçinir ve yaşamın zorluklarını birlikte göğüslerdi. Evlerin içi, aynı zamanda insanların kalbinin de bir yansımasıydı.

Günümüzde ise bu kültürel miras, sadece anılarda yaşamaya devam ediyor. Modern yaşamın getirdiği konfor, bu eski değerleri yitip gitmiş gibi gösteriyor. Komşular, artık birbirlerini tanımadan, aynı apartmanda yaşayan yabancılara dönüştü. Ev sahipleri, misafirleri zorunluluk olarak görmekte, komşuluk ise sadece bir terim olmaktan öteye gidememekte.

Misafirlerin evlere bereket getirdiğine dair eski inanış, ne yazık ki modern dünyada unutulmuş durumda. Yine de, eski komşuluk ilişkilerini anımsamak ve bu değerlere yeniden hayat vermek, belki de modern yaşamın sunduğu yalnızlığı bir nebze olsun azaltabilir. Birbirimize kapılarımızı açmak, eski dostlukları ve yardımlaşmayı yeniden canlandırmak, belki de bu kaybolmuş değerleri geri getirebilir.

Sonuç olarak, komşuluk sadece bir ilişki değil, bir yaşam biçimidir. Eski zamanların komşuluk kültürü, bir toplumun manevi gücünü ve toplumsal bağlarını nasıl beslediğinin güzel bir örneğidir. Belki de yeniden bu değerleri yaşamak, hem bireyler hem de toplum için büyük bir kazanım olacaktır.