Kültürel Emperyalizm

.

Bu diyeceklerimi kültürel istilaya uğramış beyinlerin anlaması pek mümkün değildir.

Din, insanların düşüncelerini biçimlendiren, hayatı sevk ve idare eden kurallar bütünüdür. Hayat düşünceden soyutlanamayacağı gibi düşünceler de yaşamdan hali kılınmış bir unsur olarak kabul edilemez. Birbirini tamamlayan iki ana unsurdur. 

Yüce İslam dinine mensup bir insan ile diğer süfli bin bir çeşit dine mensup insanların yani kültürel emperyalizme uğrayarak düşünce biçimleri, algı düzeyleri, olayları okuma, kavrama ve yorumlama stilleri değişmiş insanların birbirinden çok farklı olmaları bir gerekliliktir. Aslında bu durum, zorunlu bir sonuçtur. Hem Müslüman olacak hem de beşeri dinlere benzer insanlar gibi basit ve sıradan düşünceler peşinden koşuyor olacak, bu mümkün değildir. Burada büyük bir sorun var demektir. 

Şayet bir Müslümanın düşünce biçimi ile diğer herhangi bir dine mensup başka bir insanın düşünce biçimi, fikirleri, olayları değerlendirme suresi ve süreci birbirine benziyorsa iki ihtimalden birinin gerçekleşmiş olma ihtimali yüksektir. Ya kafir, Müslüman olmuştur. Ya da Müslümanım diyen şahıslar fikirleriyle, düşünceleriyle, savunduklarıyla, okuduklarıyla, yaptıklarıyla, olaylara yaklaşım tarzlarıyla kafirleşmişlerdir. Üçüncü bir şık yoktur, olursa da nifaktır, münafıklıktır.

İslam, Yüce Allah’ın indirdiği yüce dindir. Hz. Adem (a.s) ile başlayan bu serüven Hz. Muhammed (s.a.v.) ile zirveye çıkmış, kıyamete kadar da değişmeden devam etmektedir. İnsanların tüm ihtiyaçlarına cevap verecek yeterliliktedir. Yoksa son din olamazdı. Eksiği ve gediği yoktur. Utanılacak bir tarafa rastlayamazsınız. Kusursuzdur. O halde Yüce İslam dini; insanların zihninde şekillenen iman, hayatlarında canlanan emir ve yasakların toplamıdır. 

Namaz gibi kutsal bir ibadetin hemen tüm peygamberlerin yani Yahudilerin, Hristiyanların, Haniflerin şeriatında da yer aldığını iyi biliyoruz. Onlarca ayette gönderilen elçilerin ağzıyla namaz ibadeti emredilmektedir müntesiplerine. Oruç da, zekat da hac da böyledir. Hakeza tesettür de bunlardan farksız değildir. 

Kadınların cahiliye döneminin kadınları gibi açılıp saçılmasını isteyen kimi Yahudi zihniyetli, laik kafalı, demokrat bir imana sahip art niyetli, aklı kıt, din düşmanı insanlar Mü’mine kadınlar ile kafir kadınları birbirinden ayıran unsurlardan biri olan tesettür için; “Yok Yahudilerden kalma bir adettir, yok Hristiyanlardan kalma bir kıyafettir.” gibi safsatalar ileri sürebiliyorlar. Bu, din-i İslam’ı bilmediklerinin, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tanımadıklarının, Kur’an-ı Kerim’i okumadıklarının en bariz göstergesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Ah ah! Toplum olarak dinimizi bilmiyoruz. Burası doğru. İşin daha kötüsü de var. Dinimizi bilmediğimizi de bilmiyoruz. Bundan kötüsü de olabilir mi diye sakın ola düşünmekten vazgeçmeyin? Olmaz demeyin. Çünkü o da var. Bildiklerini din sanıyor insanlar. Kültürel istilaya uğrayınca ne yaptıklarını biliyor ne de düşündüklerini… Doğru yanlış demeden öğretilenleri hemencecik belliyor insanoğlu. Ancak sıra hadis ve ayetlere gelince de inattan vazgeçmiyor. İndinde ya ayet yanlış oluyor ya da hadis zayıfa çıkıyor. 

Avrupa’dan ithal edilen her türlü sapık fikirlere dört elle sarılıyor. Bu şekilde bilgi edinmiş kimi insan, bildiklerini din sayarak yeni bir din uyduruyor. Dini emirleri bir kenara itiyor. Yaşantılarına ve içinde yaşadıkları sosyal yaşama uygun kural ve kaideler ihdas ediyor. İhdas ettiklerine din diye dört elle sarılıyor. 

Kendilerine saklasalar bu icatlarını gam yemeyeceğim. Müslüman evlatlarını yoldan çıkarmak üzere şeytana papuçu da ters giydiriyorlar.

Allah’ın emirleri arasında ayırım yapıyorlar. Önemli/önemsiz diye bir sıralamaya gidiyorlar. Önemsiz gördükleri iş ve işlemlere haşa(!) tekme koymaya çalışıyorlar. “Bana göre bu konu çok önemli ama şu ibadetin hiç mi hiç ehemmiyeti yok. Olmasa da olur. Kim demiş bu kadar önemlidir diye. Ben yapmıyorum. Yapmadığıma göre, dinde var olduğunu söylemek bile sakıncalı.” diyerek tabi oldukları yepyeni uyduruk dini deklare ediyorlar ulu orta.

İşte böylece insanlar sayısınca, yapmakta zorlandığı veya yapmadığı ibadetler için; “Şu ibadetler olmasa da olur.” nevinden yepyeni bir din zuhur ediyor.

Allah muhafaza buyursun, bizi, hepimizi.

Kültürel emperyalizm ile istilaya uğramış bir zihin; istilaya uğradığını anlayamaz, istilacıları tanıyamaz ve istilanın tarifini yapamaz. Çok kötü bir sarhoşluktur bu istila. İçki sarhoşluğuna da benzemez. İçki içen bir sarhoş sabaha doğru ayılır ve bir durum değerlendirmesi yapar kendi içinde. Göz gözü görmeyen zifiri bir karanlıktır bu istila. Sıradan bir cahilliğe, sıradan bir bilmezliğe hiç benzemiyor.

O yüzden dinin ne olduğunu, etkilerini ve sonuçlarını ağzınızla kuş da yakalasanız bu tür (hasta) insanlara anlatamazsınız. İstilaya uğrayarak hastalanmış insanları tedavi edebilmeniz için istila edilmiş ortamlardan uzaklaştırmanız bir zorunluluktur. Ortam değişikliği birinci ve öncelikli, olmazsa olmaz tedavi yöntemidir.

Eğer kültürel istilanın ve yozlaşmanın olmadığı bağımsız ortamlar kurabilir, Kur’an ve Sünnet ile tanıştırılabilir, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmeti olduğuna da ikna edebilirseniz insanları uyandırma ve istiladan kurtarma şansınız artabilir.

İman; insanı hem yüceltir hem de mükemmelleştirir. İbadetler de; Kazanılan yüceliği ve ulaşılan mükemmelliği muhafaza etmeye yardım eder. Kişinin sinesinde iman, davranışlarında ibadet, düşüncelerinde ilahi sistem yok, yanlış veya uyduruk bir dine de tabi ise hem alçalır hem de kazandığı mükemmelliği gün geçtikçe kaybeder. İbadetler de fayda vermez olur ilerleyen zamanlarda.

Rabbim dinini, Kur’an ve Sünnetten edinen salih ve müttaki kullarından eylesin.