“İnsanlarımızın aklı gözünde saklıdır.” diye bir söz vardır. O yüzden gördüklerini taklit etmeye çok heveslidirler, hiç olmadığı kadar da arzulu ve isteklidirler. Helal haram, doğru yanlış, iyi kötü, hak batıl demeden her türlü girdabın içine gözü kapalı hem de balıklama atlamaya da son derece razıdırlar. Boğulanlar ile boğulur, sevinenler ile sevinir, alkış çalanlar ile alkış çalmaya, halay çekenler ile halaya çekmeye bayılırlar. Niçin olduğunu, kimi pohpohladıklarını, neye karşı diklendiklerini, kimi alkışladıklarını düşünmezler, düşünmek dahi istemezler. Özür dileyerek söylüyorum; “Aklı kıt” denilen şey bu olsa gerek. 

Genel itibariyle insanlarımızın yaşamakta oldukları dini kurallar, düşünce yapılarına şekil vermesi gereken imani esaslar; ayet ve hadislerden devşirilmiş dini kural ve kaideler olduğunu düşünmüyorum. Gelinen noktada karşılaştığımız ve görünen durum bu. Bilakis insanlarımızın, gördüklerinden müteşekkil ismi konulmamış bir dinlerinin var olduğunu söylersem abartı yapmış olmayacağım. Başka bir ifadeyle insanlarımızın aklı gözünde olduğunu, gördüklerini dini birer değer olarak kanıksadıklarını ve bu din sanılan iş ve işlemleri elinden geldiği kadar yaşamaya çalıştıklarını da vurgulamak durumundayım. O yüzden Yüce Allah bu durumu vüzühata kavuşturmak üzere; “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?” (Bakara/170) şeklinde buyurmaktadır. 

Geçmişten gelen örf ve adetler bir yere kadar önemlidir. Yeni nesile aktarılmasında fayda da vardır. Ancak aktarılacak olan unsurların ayıklanması, ayet ve hadislerle uyumlu hale getirilmesi son derece önemli bir konudur. Ayet ve hadislere ters olan unusurlar kime ait olursa olsun dikkate değer görülemez. Yeni nesillere aktarılamaz. Yapılacak iş ve işlemlerden sayılamaz.

Müsaadenizle bir isimlendirme yapacağım. Geçmişten gelen ayet ve hadislerle uyuşmayan bu uygulamalara “atalar dini” olarak tarif etmemiz yerinde olacaktır. Geçmişten gelen kimi uygulamanın, doğruluğuna ve yanlışlığına odaklanmadan ifa edilen usul ve esasları sürdürmek bu olsa gerek. Doğruluğu ve yanlışlığı atalardan kalan uygulamalar üzerinden değil de ayet ve hadisler üzerinden yapılması Müslümanlara ait son derece önemli bir uygulamadır. Ancak sürü psikolojisine sahip ya da atalarından gördüklerini taklit eden insanların dinlerinin İslam olduğunu söylemek de pek mümkün olmasa gerek.

Başka bir ayeti kerimede Yüce Allah atalar dinine mensubiyeti; “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.” (Şu’ara/74) şeklinde vüzühata kavuşturmaktadır. Doğruluğuna veya yanlışlığına bakmadan geçmişten gelen, hayatta cari olan uygulamalar dini birer nüvedir. Din dediğimiz vakit sadece İslam dini anlaşılmamalıdır. İnsanın değer verdiği, peşinden gittiği, hayatında uyguladığı şeyler sahip olduğu dinin birer yansımalarıdır. O yüzden Allah katında var olan dinin sadece İslam olduğu vurgulanmıştır. “Allah katında din şüphesiz İslam’dır” (Al-i İmran/19) Sosyal hayatta cari olacak, peşinden gidilecek kural ve kaideler sadece İslam dinine ait olmalıdır. İslam dininin dışında başka dinleri, başka kuralları, başka kaideleri kabul etmek yakışmaz Müslümana. O yüzden Yüce Allah; “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir; o ahirette de kaybedenlerdendir” (Al-i İmran/85)

Günümüz insanları rarafından atalarından kalan davranışları taklit etme, fikirlerini onaylayıp tasvir etme iş ve işlemleri zirveye çıkmış vaziyettedir. Ancak sorun şurada yatmaktadır. Atalarını adım adım takip eden insanlar yaptıklarını “atalarına ait bir din” olarak algılamaya yanaşmıyorlar. Hoşlarına gitmez böyle bir tarif. Ama yaşantının ve kabulün dışında isimlendirmeyi yapmak istemezler. Allah’ın ayetleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetleri ortada dururken geçmişten gelen bazı uygulamaları neye mal olursa olsun sürdürmeleri (gizli) bir dinin varlığının en bariz göstergesidir. “Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler ise?” (Maide/104) 

Evet, ya ataları yanlış yolda yürüyorlarsa. Ya ataları yanlış işleri icra ediyorlar ise. Ya sırat-ı Müstakimden sapmışlar ise. Yine de mi gözü kapalı olarak atalarının peşinden gidecekler? 

Ayet ve hadislere rağmen atalarının peşinden gidenler ve lider kabul edilenler için şu ayet son derece önemlidir; “İbrahim: “Doğrusu siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içine sürüklenmişsiniz” dedi.” (Enbiya/54) Hayatta sergilenen (bağlı kalınan) kural ve kaideler kişinin kalitesini gösterdiği gibi sapıtmış olmanın en bariz göstergesi de olacaktır.