Taaccübü gerekli kılan asıl konu bu olsa gerek. Akıl vasıtasıyla hayvanlardan üstün kılınan insanın bu özelliğini kullanmamasından mütevellit düştüğü derekeye dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yüce Allah; “Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.” /Tin/5) diyerek bu olayı resmetmektedir. İnsan ya Allah’ın dinine tabi olmak şartıyla ahsen-i takvime yükselecektir ya da geçmişten gelen sorgulanmamış iş ve işlemleri yaşamak suretiyle “Esfeli safilin” derekesini boylayacaktır. Aklını kullanan hem bu dünyada hem de ahirette kurtuldu. Sürü psikolojisine tabi olmak suretiyle aklını kullanmak istemeyen insanlar da hem bu dünyada hem de ahirette rezil rüsva oldu.

Günümüzün insanları çevreden devşirdiklerini, gözleriyle şahit olduklarını, elleriyle dokunduklarını, hoşuna giden zevk ve sefayı çağrıştıran iş ve işlemleri akıl süzgecinden geçirmeden, yani akıllarını kullanmadan dini bir emir gibi sıkı sıkıya sarıldıklarına her gün şahit olmaktayız. Ticari anlamda aklını çalıştıranlar, siyaset konusunda, zevk ve sefayı tarif ederlerken fikirler ileri sürenler dini konulara gelince suskunluk postuna bürünmeleri sürü psikolojisinin en güzel ispatıdır. Her şeye zaman ve sıra var. Ama Kur’an-ı Kerim’i okumaya ve anlamaya, sünneti öğrenmeye ve araştırmaya, Peygamber efendimiz (s.a.v.) ile tanışmaya ne zaman var ne sıra var ne de arzu ve istek var.

Çevrede dini meselelere duyarlılık gösteren insan sayısının az olması dini meselelere yönelik ilgiyi azaltmamalıdır. Dünyevi çıkarlar konusunda aklını çalıştıranlar, dini bir mesele ile karşı karşı kaldıklarında; “Ne yapalım toplum böyle, zaman bunu gerekli kılıyor.” demelerini nasıl anlayacağız ve nasıl yorumlayacağız? Ne ile dile getireceğiz bu durumu? Argümanımız ne olacak bu konuda? Kıstasımız nasıl işleyecek? 

Ya işine gelmiyordur insanın. Ya da yapılanlar hoşuna gidiyordur. Ya ticari bir kaygıya sahiptir. Ya sosyal statüyü kaybetmek istemiyordur. 

Akilane bir cevap ile karşılaşmanız mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah bu gibi kimseleri “Akıllarını kullanmayan insanlar” olarak tanıtmaktadır bize. 

Oysaki ben; herkesin yaptığını yapamam. Herkesin giyindiğini giyinemem. Herkes gibi düşünemem. Herkesin yaptığı haksızlığı ulu orta icra edemem. Herkesin taktığı şapkayı kullanmak zorunda değilim. Aynı sahilde, aynı kıyafetler içinde bulunmak gibi bir görevim de yok. Ağzıma geleni konuşamam da mümkün değildir. Aynı masayı paylaşmak zorunda değilim. Ekseri insana uymak gibi bir sürü psikolojisini savunmam yakışmaz bana. Çünkü ben hem akıllıyım hem de Müslümanım. Ben Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmuş biriyim. İsyan etme, baş kaldırma, emir ve yasakları takmama gibi bir özgürlüğüm yok zaten. Sıradanlaşmış, tek tip davranışlar sergileyen insanlar gibi; “Uygun adım marş marş.” tarzında bir yol da çizemem kendime. Akıllıyım. Aklımı çalıştırmam, kural ve kaideleri bilmem gerekiyor. Sorgulama yapmak en büyük görevim. Doğrularımı ve yanlışlarımı ilahi kitaba, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaşadığı sünnete göre belirlemek zorundayım. Herkesin işlediği haramları aynı şekilde işlemeye devam etmek sürü psikolojisinin dışında başka bir şey değildir. O yüzden ben Kur’an ve Sünnet’e tabiyim. 

Ben, ben olmak zorundayım. Ben, bana uygun olan davranışları icra etmekle görevliyim. Bunun bilincindeyim. Benim aklım var. Sürü psikolojisine uygun yaşayamam. Atalar dinine göre bir hayat da tasavvur edemem kendime. Doğru ile yanlışı, helal ile haramı, adalet ile zulmü tefrik edecek yeteneğe de "Elhamdülllah" sahibim. Benim için doğru ile yanlışı vurgulayan kural ve kaideleri çevreden değil, ilahi kitaptan alıyorum.

Benim bir Rabbim var. Benim bir yaratıcım var. Bana rızık veren, yaşatan ve öldürecek olan bir ilahım var. Bana neyin doğru, neyin yanlış olduğunu elçileri vasıtasıyla bildiren, nelere sarılmam gerektiğini açıklayan bir Allah’ım var. O yüzden ben sıradanlaşamam. Sıradanlaşan insanların derekesine de düşemem. Sürü psikolojisine sahip olamam, yakışmaz bu bana. Uçurumdan atlayanlara, uluorta soyunanlara, orada burda zıkkımlananlara üzenemem. Doğru ve yanlışın ortaya çıkması adına sorgulamak istiyorum yaptıklarımı, sorgulamak istiyorum geçmişten gelen gelenek ve görenekleri. Hangisinin İslam’a uygun olduğunu bilmem lazım bunun için de sorgulayacağım bana dayatılan iş ve işlemleri. Ben aklını çalıştırmadan İslam’a aleni isyan eden insanlar gibi bir isyana teşebbüs edemem. Ben aklımı kullanan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ilahi kelama göre bilmek isteyen biriyim. Sizi bilmem. Yapmam gereken farzları, uzaklaşmam gereken haramları bu minvalde belirlemek durumundayım. Yol bellidir, yordam bellidir, kural ve kaideler bellidir. Dediğim gibi sürü psikolojisine veya atalar dinene göre hayatımı düzenlemek zorunda değilim. Çünkü ben hem Müslümanım hem de akıllıyım.

Kafirler, Müşrikler, Münafıklar, Hristiyanlar ve üzellikle de Yahudiler varlığımdan rahatsızlık duymalarını, ismimi (Müslüman) duyduklarında öfkeden kudurmalarını, dudaklarını ısırmalarını, dişlerini gıcırdatmalarını, uykularında sayıklamalarını bekliyorum. Ben Müslümanım. Allah’ın kural ve kaidelerine teslim olmuş biriyim. O yüzden sürü psikolojisine mensup bir insan olarak kendimi hiçbir yere konumlandıramam. Şayet gayr-i müslimler beni gördüklerinde böyle bir durum söz konusu olmuyorsa ya sahip olduğum inancımda bir sıkıntı vardır ya sözlerim Kur’an ve sünnetten uzaklaşmıştır ya da davranışlarım İslam’a uygun değildir. Belki de sürü psikolojisi gereği neye matuf olduğunu düşünmeden cenderenin içine balıklama dalmışımdır.

Bunlardan başka bir seçenek göremiyorum.

Evet! Hak, hakikat, din, iman, kitap, sünnet ve ahlak kimsenin tekelinde değildir. Kimseleri sorguya çekecek de değilim. Ancak ulu orta işlenen haramların sürü psikolojisinin bir getirisi olduğunu dile getirmek, izhar etmek, vurgulamak durumundayım. 

Her kim bu saydığımız realiteye sarılır, emirlerini ve yasaklarını yerine getirirse kendisi için güzel bir iş, güzel bir iyilik yapmış olur. Her kim de bunlara sırt döner ve sürü psikolojisi gereği “uydum hazır olan topluma” diyerek bir yaşam modeli, bir fikir stili, bir felsefe oluşturursa kendisine; kötü bir iş, kötü bir sonuç çıkararak sırt dönmüş olur din-i mübin-i İslam’a. 

Ancak kişi hak ve hakikat, din ve iman, kitap ve sünnet konularında net bir tavır ortaya koymalı ki İslam’a sarılanlar ile İslam’a saldıranların rengi belli olsun ve saflar net bir şekilde ortaya konsun. Cennet ve Cehennem anlam kazansın. Hatta sürü psikolojisi ile hareket eden insanlar ofsayta düşsün ki hak ile batıl tam anlamıyla tefrik edilmiş olsun.

İnanan insanların neye ve niçin inandığı, inkar eden insanların da neyi ve niçin inkar ettiği belli olsun. Kim aklını çalıştırmakta, kim sürü psikolojisi ile hareket etmekte? Kim atalarından kalan dine göre bir yol çizmekte? Kim, hayatında ilahi emirleri uygulamakta, kim zevk-u sefa uğrunda bir hayat tüketmekte olduğu ortaya çıksın, anlaşılsın, vurgulansın.