Türkiye’de depresif bozukluklar, kaygı ve takıntıya giden obsesif kompülsif bozukluklar, dikkat eksikliği gibi birçok sebeple kullanılan ve sadece hekim reçetesiyle alınabilen antidepresan kullanımı her geçen yıl artıyor. Öyle ki son 10 yılda antidepresan kullanımı yüzde 75 artış gösterdi.
2013’te 37 milyon 258 bin 388 kutu antidepresan satılırken bu sayı 2023’te 65 milyon 451 bin 831 kutuya yükseldi. 2022’den 2023’e geçerken de yüzde 9’luk bir yükseliş söz konusu.
Uzmanlar bu artışı; pandemi, deprem ve ekonomik sorunların etkisine bağlıyor.
BirGün’e değerlendirmeler yapan Türkiye Psikiyatri Derneği’nden Prof. Dr. Burhanettin Kaya, şunları söyledi:
“Son on yılda antidepresan kullanımının iki kat arttı. Bunu satılan kutu bazında antidepresan verilerinden görüyoruz. Bu durum depresyon ve diğer ruhsal bozukluklarının arttığını düşündürüyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte sağlığın özelleştirilmesi, devletin kamusal sağlık hizmetinden çekilmesi, sağlık hakkının temel bir insan hakkı olmaktan çıkarılması, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinden vazgeçilmesi, hastanelerin kapatılması, kentte ulaşılabilecek hastanelerin ve sağlık birimlerinin kalmaması, şehir hastaneleri, istihdam politikaları, merkezi randevu sistemi gibi birçok değişken sağlık hizmetine ve nitelikli ruh sağlığı hizmetine ulaşmayı zorlaştırmış ve hatta olanaksız kılmıştır. Bu da tek motivasyonu kâr etmek ve bunun daha artırmak olan, çeşitli biçimler de emek sömürüsü ile elde eden özel hastanelere, muayenehanelere ve diğer özel sağlık kuruluşlarına insanların yönelmesine yol açmıştır”.
Prof. Dr. Kaya, şöyle devam etti:
‘‘Yoksulluk ve işsizlik sürdükçe depresyon daha da süreğen nitelik kazanıyor. İşsizlik, iş bulamamanın belirsizliği ile anksiyeteye, belirsizliğin uzamasıyla umutsuzluğa yol açıyor. Depresyonun oluşmasını daha da kolaylaştırıyor. Depresyonun varlığı ve süreğen nitelik kazanması da yol açtığı isteksizlik, karamsarlık, hayattan zevk almama, enerji azlığı, artan umutsuzluk, kendini değersiz görme gibi belirtilerle birlikte üretkenliğini azaltması, iş araması ve bulmasını giderek olanaksız hale getiriyor. İşsizlik de kalıcı bir duruma dönüşüyor. Bir kısır döngü. Yaşam amacını kaybetmek ölüm ve intihar düşüncesine ya da girişimlerinin artmasına yol açıyor. Çeşitli araştırmalar ekonomik kriz dönemlerinde depresyon ve anksiyete belirtilerinin 2 kat arttığını gösteriyor. Aynı şekilde intihar düşünce ve girişimleri de iki kat artmakta.’’