Kısaca yaşayışı birbirine benzeyen akrabalar topluluğu.
Merkezi otoritenin zayıf olup taşraya uzanamadığı eski dönemlere ait sosyal bir yapı.
Bütün dünyada vardı. Modern dönemlere doğru ortadan kalkmaya başladı.
Nitekim gelişmiş Batı ülkelerinde çoktandır yok.
Bugün ükemizin batılılaşan bölgelerinde de aşiretten söz edemeyiz.
Asya ve Afrika'da ise büyük ölçüde varlığını sürdürüyor.
Türkiye'nin de, özellikle Güneydoğu şehirlerinde.
Urfa, bunlardan biri.
Aslında şehre geldikçe ve eğitim düzeyi yükseldikçe aşiret bağlarının gevşemesi beklenir.
Bir zamanlar o doğal değişim ve dönüşüm, ağır aksak olmakla beraber bizde de söz konusu idi.
Ancak özellikle siyasette sağladığı avantajlar dolayısıyla son zamanlarda aksi bir gelişme oldu. Aşiretler dernek, hatta derneklerüstü konfederasyonlar kurarak varlıklarını şehirde de, üstelik güçlenerek sürdürmeye başladılar.
Artık sağladığı avantajlar dolayısıyla eğitimli olanlar bile aşiretini öne çıkarıyor ya da ona dayanarak kendini öne çıkarmaya çalışıyor.
Nitekim yeni bir seçimin sath-ı mailine girdiğimiz bugünlerde bol bol aşiret sözleri duyacağımız kesin.
Doç. Dr. Mahmut Kaya, "Aşiret Modernleşmesi" kitabında bu konuyu işler.
Her neyse konumuz aşiret değil, "aşiretçilik".
Sorun bir aşirete mensup olmak değil. Bu, insanın bilinçli bir tercihi değil, içine doğduğu bir gerçeklik. Yani doğal bir durum.
Fakat aşiretçilik öyle değil.
Mensubu olduğu aşireti, kimliğinin, kişiliğinin, isminin önüne geçirmek.
Aşiretinin sayısı ve gücü ile övünmek.
Aşiretini diğer aşiretlerden üstün ve değerli görmek. Sayısını siyasette hak sebebi saymak.
Bürokraside kontenjan istemek. Ranttan pay istemek.
Hatta aşiretin menfaati söz konusu olduğu zaman hak, hukuk ve adaleti göz ardı etmek.
Dindar olanlarının bile böyle yapması...
Aslında aşiretler arasında bir rekabetin olmasını bir yere kadar anlamak mümkün.
Ancak keşke bu rekabet hayırda yarış şeklinde olsa...
Mesela her aşiret, mensuplarının, eğitimi ile ilgilense...
Onların elindeki sopasıyla/silahıyla değil, kalemiyle, kitabıyla gurur duysa...
Öldürdüğü adamlarla değil, dirilttiği insanlarla anılsa...
Onların içindeki fakir fukara ile ilgilense, ellerinden tutup kalkındırsa...
Suç işleyenleri korumak yerine, onların suça karışmasını önlese...
Zararlı alışkanlıklara bulaşmalarını önlemeye, bulaşanları tedavi ettirmeye çalışsa...
Hemen belirteyim ki böyle çalışmaları yapanlar az da olsa var. Ve ben bunları duyunca çok memnun oluyorum.
Keşke hepsi yapsa...
Eyyübiye'nin, Süleymaniye'nin insanları da, nihayetinde birer aşirete mensup.
Kadın, erkek, laf arasında aşiretlerinin adını deyiveriyorlar bazen. Bazıları çok meşhur aşiretler.
O zaman "Niçin sahip çıkmıyorlar?" diye düşünüyorum.
O aşırı yoksul, o cehaletin pençesinde kıvranan, her türlü suça bulaşmış, o uyuşturucu ve kumarın mahvettiği insanlara biraz da aşiretleri el atsa ya!
Kan davalarını takip etmek yerine, bu insanların ekmek mücadelesine destek verse ya!
Yorumlar
Kalan Karakter: