“Siz ey günahkarlar, şöyle bir ayrılın, (denir).” (Yasin/59)
Yüce Allah’ın mücrim kavramını Kur’an’da elli iki yerde ağır günahları işleyenleri tanımlamak ve tanıtmak üzere kullandığına şahit olmaktayız. “Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helak ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız.” (Yunus/13) “Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?” (Kalem/35) mücrim kelimesinin bu iki ayette kafir manasında kullanıldığına şahit olmaktayız.
“Kıyametin kopacağı günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.” (Rum/12) Mücrim kelimesi bu ayette şirk manasında kullanıldığını görüyoruz.
“Şayet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lafa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. De ki: “Allah’la, O’nun ayetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz? Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.” (Tevbe/65-66) mücrim kelimesi burada münafıklar ile ilgili bir durumu açıklarken kullanıldığına şahit oluyoruz.
“Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” (Müddessir/40-42) ayetlerde de bazı amelleri yerine getirmeyen kişiler için kullanılmıştır.
O halde mücrim kelimesinin karşılığı hem kafirlerdir hem müşriklerdir hem münafıklardır hem de tevbe etmeyen ya da yaptıkları tevbe kabul olmayan günahkarlardır. Günahkarlar için cennette yer yoktur.
Mücrimler, iman edip Allah rızası için salih amel işleyen salih kullardan ayıklanacaklardır. Aynı ortamı paylaşmalarına, aynı nimetler ile nimetlenmelerine müsaade edilmeyecektir. Farklı yerlere sevk ve idare edilmek üzere yolları tıkanacak, cennete giden yoldan alıkonulacaklardır. Mü’min ve muhlis kulların arasında mücrim, facir, fasık yani günah işleyenlerin, günah işlemeyi adet edinenlerin, dört elle günaha sarılanların, günahta yüzenlerin yeri olmayacaktır.
Facir insanların bu dünya hayatında Allah’a ibadet eden kullardan ayrı takıldıkları gibi ahirette de ayrı takılmaları istenecektir. Adalet bunu gerekli kılar. Allah’ın vaat ettiği bundan başka bir şey değildir. Mücrimlerin yolu ile cennete gidecek olan muttakilerin yolu dünyada kesişmediği gibi ahirette de kesişmeyecek.
Cennet temizdir. Temiz olanların ve her türlü günahtan kendilerini alıkoymak suretiyle temizlenenlerin yeridir.
Günahkarların Mü’minlerden ayrıştırılmaları, ayrı yere yollanmaları bir hakarettir aslında. Siz burayı hak etmiyorsunuz, siz Allah’ın rızasını, rahmetini hak edecek, cennet nimetleri ile şereflenecek, Allah’ın selamı ile selamete erişecek işler yapmadınız demektir. Siz tüm haklarınızı dünyada kullandınız. Siz alenen günah işlediniz. Günahların aleni işlenmesini istediniz. Aleni olarak işlenen günahlara müdahale edilmesinden yana da değildiniz. Ne bir gün oruç tuttunuz ne de malınızdan azıcık bir sadaka verdiniz. Zekata zaten yanaşmıyordunuz. Namaz kılanlardan da değildiniz. Dini değerler ile alay ediyordunuz. Ne var ne yok dünyada tüketmeye çalıştınız. Fakir fukaranın elinden tutmadınız. O yüzden bugün nimetleri hak etmiyorsunuz. Nimete erişenlerin arasında bulunma hakkınız da yok.
Bugün siz şöyle bir ayrılın hele.
Bu ayet ile mücrimlerin; Allah’ın muttaki kullarına vereceği nimetleri hak etmediklerini anlıyoruz. Çünkü ahirette zevk-ü sefayı mucip kılan nimetler bu dünyada kazanılmaktadır. İçinde bulunduğumuz imtihan bunu gerekli ve zorunlu kılıyor.
Bu olayı bir başka açıdan mütalaa ettiğimizde karşımıza şöyle bir durum çıkıyor. Mücrimlerin ahirette verilecek nimetleri bu dünyada tükettiklerine şu hadisi şerif haber veriyor: “Her sarhoşluk veren şey şaraptır ve her sarhoşluk veren şey haramdır. Bir kimse şarabı dünyada içer de ona devam üzere iken tövbe etmeden ölürse, ahirette kevser şarabını içemez.” (Müslim, Eşribe, 73)
Dünya hayatında her türlü zevk-ü sefadan geri kalmayan insanların ahirette biriktirecekleri veya karşılaşacakları nimetleri de olmayacaktır. O yüzden Yüce Allah (c.c.) muttaki ve abid kullarına mükafat vereceği zaman günahkar insanları ayırıyor ki herhangi bir haksızlık meydana gelmesin. Hak etmeyenler nimete erişmesinler. Haksızlık, hukuksuzluk zuhur etmesin.
Halbuki daha önce elçiler gelmiş ve bu durumu açıklığa kavuşturmuştu. Şeytana kulluk edilmemesi gerektiği daha önce anlatılmıştı.
Yorumlar
Kalan Karakter: