Bugün Filistin konusunda elle tutulur, gözle görülür ciddi bir başarımız yoksa, atalarımızın geçmiş dönemlerde çok başarılı savaşlar çıkartmalarının, dünyayı dize getirmiş olmalarının hiçbir önemi kalmıyor. Geçmişten gelen bu başarı şimdilerde Filistinlileri açlıktan, susuzluktan, evlerinin başlarına yıkılmasından ve ölümden kurtarmıyorsa siz söyleyin ne işe yarayacak bu başarılar.
Bu olaya tersinden de bakabiliriz. Şayet bugün elle tutulur, gözle görülür, dişe dokunur ciddi başarılara imza atıyorsak geçmişte dedelerimizin başarısız olmalarının da pek bir ehemmiyeti kalmayacaktır. Dün geçti, yarın henüz gelmedi. İçinde yaşadığımız zaman dilimi, Filistinlilerin uğradığı soykırım bizler için çok önemlidir. Bizleri cennete veya cehenneme sevk edecek olan asıl etmen budur. Düne takılanlar veya bugünü terk ederek yarına odaklananlar dünyada başarı kazanamayacakları gibi cennet yolunda da başarı kazanamayacaklarından emin olabilirler.
Bugün Gazze kan ağlarken geçmişte bizim neler yaptığımızın hiçbir ehemmiyeti yoktur. Şu kadar yıl Kudüs’ün ve O bölgenin yönetimini üstlenmiş olmamızın ne önemi var Allah aşkına. Bugün ben uçaklarımla, füzelerimle, tanklarımla yardıma gidemiyorsam, İHA’larımı gönderemiyorsam, gemilerimi sevk ve idare edemiyorsam, yaşanmakta olan açlığa ve susuzluğa çare olamıyorsam, dedelerimin oraya yüzlerce yıl sulh ve barış götürmüş olmasının ne ehemmiyeti var?
7 Ekim olaylarıyla Filistin’de başlayan direniş ve saldırının hemen ardından Suudi Arabistan yönetiminin emir ve direktifleri doğrultusunda verilen bir hutbede Kabe’nin imamı Sudeysi dünya Müslümanlarına yönelik olarak şu ifadeleri kullandı: “Filistinli kardeşlerimizin başından geçenleri biliyorsunuz. Üzerimize düşen onlar için dua etmektir. Müslümanların üzerine düşen şey Gazze’de yaşanan fitneye ortak olmamaktır. Yöneticilerinin emirlerine itaat etmeleri, alimlerin sözlerini dinlemeleri, üzerlerine vazife olmayan şeylere karışmamaları gerekir.”
Bu ve buna benzer ifadeler bir kesim tarafından artık Türkiye’de de dillendirilmeye başlandı. Önüne gelen bu minvalde cümleleri patavatsızca sarf ediyor. Neden korktuklarını bilmiyorum ancak dünya arenasını kaplayan tek davalarının koltuk davası olduğunu iyi biliyorum. Bu dava, bu korku, bu sinme, bu pısırıklık Suudi Arabistan’da da değişmiyor, İran’da da değişmiyor, Irak’ta da değişmiyor, ne yazık ki Türkiye’de de değişmiyor. Ne yazık ki döner koltuk her yerde döner koltuk ve bu koltuk her yerde dönmeye devam ediyor.
Şu proğramı yapmayın fitneciler karışıyor, şu organizeyi düzenlemeyin ajanlar kaynıyor, şu bildiriyi okumayın dünya arenasında kötü duruma düşüyoruz, İsrail ile ticareti kesemeyiz global dünyada yaşıyoruz gibi söylemler Müslümana yakışan sözler değildir. Bu tür sözlerin dini bir dayanağı da yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) ve beraberindeki ashabı, Münafıklar da iştirak ettiler diye Uhud savaşından vazgeçerek geri mi döndüler? Camiye münafıklar geldi diye camiyi, namazı, saf saf dizilmeyi terk mi edeceğiz?
Laik Türkiye’de; İslâm adına bir çok şeyi söylemenin suç olduğunu biliyordum ancak “İsrail Devleti ile ticareti kesin” demenin suç olduğunu bilmiyordum. Bunu samimiyetimle söylüyorum, bilmiyordum. Onu da şimdi öğrendim. Sanırım bu gidişle daha çok şey öğreneceğim.
Yaşasın dünyayı talim eden Gazze mektebi.
Gazze’de yaşanan akla hayale gelmeyen bu acı dram, bugüne ait bir trajedi değil, yaklaşık bir asırdır süregelen bir soykırım. Ancak Filistin ve mazlum halklar için çırpındığını her fırsatta dile getiren kişiler için bu son sınav, evet bu son dram gerçekten çok kötü oldu. Ortada kaldılar. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Ne söyleyeceklerine karar veremediler. Halklarını baskı altına almaya çalışıyorlar.
Yakın zamanda Siyonist İsrail Devleti ile Laik Türkiye arasında; “Stratejik işbirliğini geliştirme, ticareti arttırma, gidiş gelişleri hızlandırarak iki millet arasında kültürel, sportif ve eğitsel bağları kuvvetlendirmek adına vizeleri kaldırma, dostluğu ve ikili ilişkileri pekiştirme” gurubu kurulursa şahsen hiç şaşmam.
Yorumlar
Kalan Karakter: