Günümüz Türkiye’sinde işlenen cinayetlerde ön plana çıkan iki ana konunun miras ve boşanma (namus) olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Hangi olayı aralarsanız aralayın, hangi perdeyi çekerseniz çekin, hangi taşı kaldırırsanız kaldırın bu iki konunun dışında başka önemli bir konuyu görme olasılığınız çok düşüktür. Bunu büyük puntolarla hem de altını çizerek dile getirmek istiyorum. Bu iki konuda elle tutulur bir neticeye ulaşmak için Kur’an’ın bildirimlerini doğru okumaya bağlı olduğunu da ayrıca vurgulamada fayda mülahaza ediyorum.
İnsanı yaratan Allah’tır. İnsanın neye ihtiyacının olduğunu, hangi kurallara göre davranması gerektiğini, huzurun nasıl sağlanacağını, toplumun gidişatını en iyi bilen yine Allah’tır. O halde gerek bireyin hayatında gerek toplumun gidişatında uyulması/uygulanması gereken kural ve kaideler Allah’ın serdettiği kural ve kaideler olmalıdır.
Erkeklere yönelik işlenen cinayetlerin büyük bir ekseriyeti tarla (miras) anlaşmazlıklarından kaynaklandığını, kadın cinayetlerinde ise boşanma öncesi ve sonrası anlaşmazlıklardan, Kur’an’ın öngördüğü usulden uzaklaşmaktan, namus meselesinden ileri geldiğini görmemek ve bunu dile getirmemek basiretsizliktir ya da Kur’an’dan bihaber düşünmenin en bariz neticesidir.
Miras bölüşürken yapılan keyfi, örfi ve kanuni uygulamalar bazen kız kardeşleri çığırından çıkarırken bazen de erkek kardeşleri babalarından kalan haklardan mahrum bırakmaktadır. Keyfi uygulamalardan kaynaklanan bu tür hak ihlalleri tarla anlaşmazlıklarının ortaya çıkardığı kavgaların ana sebebidir.
Boşanma ve sonrasında ortaya çıkan hukukun ilahi kurallara göre yürütülmesi insanı teskin eden ve dizginleyen en büyük etkendir. Bu anlaşmazlıklar insan benliğine uygun ve kesin bir şekilde çözüme ulaştırılmadığı müddetçe kar topu misali birbirine dolanmak suretiyle çoğu zaman cinayete kadar gidecektir.
İnsanın yüreğine su serpmek, dinginleşerek huzura erişmesini sağlamak insan için serdedilen kural ve kaidelerin en önemli sebebidir. Bunun yolu, yaratıcının emirlerine tabi olmaktır. Beşeri kural ve kaideler yüreğe hitap edemezler. Yüreği teskin etmeyen her kural insanın hırçınlaşmasına ve çevreye sataşmasına sebep olmaktadır. Belki de ortaya çıkan anlaşmazlıklar Yüce Allah’ın ortaya koyduğu sınır ihlallerinin bir cezası, bir yansımasıdır. “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır.” (Nisa/13) dediği konu tam da budur.
Toplum olarak es geçtiğimiz asıl nokta burası. Allah’ın çizdiği sınırlarının aleni bir şekilde ihlali insanlığın sinesinde onarılmaz yaralara sebebiyet vermektedir. Bu tür haddi aşmanın üzerinden aylar da, yıllar da hatta asırlar da geçse bir yerden mutlaka patlak verecektir.
Kardeşlerin kendi aralarında İslami olmayan keyfi ve örfi paylaşımları, günün birinde çocukları veya torunları arasında anlaşmazlığa sebebiyet verdiğine olan şahitliğimiz çoktur. Karı-kocanın İslami olmayan usullere göre boşanmalarının üzerinden fazla bir zaman geçmeden büyük sorunların patlak verdiğine rastlamayanımız da yoktur.
Allah’ın sınırları aşıldığı, kural ve kaideleri uygulanmadığı vakit ortaya çıkan vehamet; Bir insanın, bir devletin sınırları aşıldığında ortaya çıkan vahametten çok daha basit değildir. Yeryüzündeki bozulmaların, ölümle neticelenen kavgaların tamamı insanın kendi elleriyle yaptıklarının mutlak bir neticesidir, düzgün bir yansımasıdır.
Yüce Allah miras ile ilgili hukuki kuralları en ince noktasına kadar açıkladıktan sonra: “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisa/14) şeklinde tehdit etmektedir. Miras konusunda Allah’ın ortaya koyduğu hak ve hukuka göre bölüşümlerden kaçınılması bu konuda işlenen cinayetlerin en önemli sebebi olduğunu görmemek kör, sağır veya vicdansız olmanın bir neticesidir.
Kadın cinayetlerinin en büyük sebebi boşanmanın ve sonrasında oluşan hak ve hukukun Kur’an’a göre yürütülmemesinden kaynaklandığını da söylemeden geçmek hakkaniyete uygun olmazdı. Namus meselesini de bu konuya dahil etmekte fayda vardır.
“Allah'ın en sevmediği helal, boşanmadır” (Ebu Davud, Talak: 3) hadisinden de anladığımız kadarıyla boşanma Allah tarafından sevilmeyen, ancak helal kılınan bir davranıştır. Yüce Allah; Her ne kadar boşanmayı sevmiyor olsa da kuralsız bırakmış değildir. Kural ve kaideleri de insan benliğine yaraşır olanını serdetmiştir. Bu kurallar her zaman ve her topluma uygulanabilir. Tabi, isteyen uygular isteyen de kendisi yeni kural ve kaideler oluşturur. Ancak unutulmamalıdır ki ayeti kerimelere baktığımız vakit Yüce Allah “benim sınırlarım” tabirini kullanmaktadır. “Benim sınırlarım” tabirinin neyi ifade ettiğini doğru anlamakta fayda vardır. Hatta bunu kavramanın yeğane yolunun Din-i Mübine teslim olmaktan geçtiğini de unutamayız.
Günümüzde boşanmalar karı-koca arasında değil; mahallelinin alkışları veya yuhalamaları arasında, sosyal medya platformlarında, soğuk mahkeme salonlarında gerçekleşmektedir. Eşlerden çok akrabaların müdahil olduğu, her kafadan bir sesin, her insandan farklı bir önerinin pat diye yere serildiği bir boşanmadan doğru bir netice almak beyhudedir. Bir Müslümanın nasıl evleneceğini bildiren Allah, nasıl boşanacağını bildirmemiş olması akla ziyandır. Halbuki Yüce Allah: “Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır.” (Talak/1) diyerek açıklamaktadır.
Fitnenin karışmaması, kadının incitilmemesi ve erkeğin zarar görmemesi adına boşanmalar evde, kadının da erkeğin de kendi mekanında gerçekleştirilmelidir. Bu, Allah’ın ortaya koyduğu kurallardır, sınırlardır. Allah’ın taktir ettiği haklardan öte başka bir hak, Allah’ın ortaya serdiği kurallardan başka bir kural talep etmek haddi aşmaktır, hadsizleşmektir.
Kanun ve kurallar bizim olmayınca sonuç da istediğimiz gibi olmuyor maalesef.
Yüce Allah insanlar için gerekli olan her hangi bir konuyu boş bırakmış, kural ve kaidesini koymadan salıvermiş değildir. “Boşadığınız kadınları, bekleme sürelerini tamamlayıncaya kadar imkânlarınız ölçüsünde kendi oturduğunuz evin bir bölümünde oturtup geçimlerini sağlayın. Onları sıkıştırıp da evden çıkmaya zorlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin hesabınıza çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. Ücret konusunda aranızda meşru çerçevede ve güzelce konuşup anlaşın. Eğer anlaşmada zorlanırsanız, bu durumda, çocuğu babasının hesabına başka bir kadın emzirebilir.” (Talak/6)
Bu ayet bize erkeğin kadına ödemesi gereken nafakanın ne kadar ve ne zamana kadar ödeyeceğini de açıklamaktadır. Ancak burada nafaka ile ilgili dikkate şayan husus boşanma gerçekleşinceye kadar olduğudur. Daha ilerisi zulümdür, haksızlıktır.
Sahi, mevcut sistem Müslümanlara, Müslümanların hukukunu, yani Allah’ın ortaya serdiği kural ve kaideleri ne diye uygulamıyor?
Yorumlar
Kalan Karakter: