İslam; evlenirken kadına verilmesi gereken mehiri erkeğin görevleri arasında saymıştır. “Bu mehir boşanma öncesinde geri alınamaz” diye de hüküm koymuştur. Boşanma yani talak esnasında kadın tarafından artı şeyler de istenemez. Ayetlere rağmen mahkemeler bu yönde bir kural ve kaide ihdas da edemez.
Kadın cinayetlerinin sebeplerinden biri de erkeğin boşadığı karsına mahkeme zoruyla bir ömür boyu ödemek zorunda bıraktığı nafaka olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Günümüzün modern adamları tarafından boşanmış erkeklerin sırtına bir ömür boyu taşıması gereken bir yük, süresiz nafaka diye bir ucube var ettiler. Süresiz nafakanın; boşandığı halde erkeğin, kadın tarafından her ay taciz edilmesi olduğunu unutamayız. Her ay taciz edilen insanların elinden cinayetlerin işlenmesi garipsenmemelidir. Cinayetlerin sebepleri sistematik olarak ortadan kaldırılmadığı müddetçe cinayetler nihayete ermez.
Parası çok olan bir erkek, başka kadınla evlenmek kastıyla gerçekleşen boşanmaları kast etmiyorum. Bu amaçla boşanan erkeklerden talep edilen nafaka, doğru ve yerinde olmamakla beraber sineye dokunmayabilir. Cinayetlere sebebiyet vermeyebilir. Ancak herkes böyle düşünmüyor ve herkesin bol kepçeden parası da yok.
Yan geliri olmayan, asgari ücretle çalışan bir beyefendinin eşiyle anlaşamadığını ve boşanma aşamasına geldiğini düşünelim. Bu adam, varını yoğunu düğünde harcadığını ve bir miktar parayı mehir olarak kadına verdiğini hepimiz iyi biliyoruz. Ya istemediği bir evliliği yürütmek zorunda kalarak her gün ölüme razı olacak ya da bu kadından ayrılmak suretiyle ömür boyu nafakaya mahkum kalacak.
Elbette son çare ayrılmaktır. Boşanma Allah’ın istediği bir şekilde gerçekleşecek olursa her iki taraf için Yüce Allah’ın vaadi şudur: “Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah, lütfu geniş olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa/130) Ancak boşamayı gerçekleştiren mahkeme, Allah’ın bu vaadine rağmen erkeğin maaşının yarısını bir ömür boyu kadına vermek şartıyla boşamaya karar veriyorsa bir durum değerlendirmesi yapmak, uygulanan kanun ve kuralların insan benliğiyle uyuşmadığını dillendirmek gerek.
Bir adamı ömür boyu nafaka ödemeye mahkum bırakmak, cinayete davetiye çıkarmak demek değil midir?
Boşanmazsa hayatı hepten zindana dönüyor, boşanırsa da parasının yarısından oluyor adam. İki arada bir derede kalan bir hayat. Sinirleri bozan, hayatı zindana çeviren kararlar. Nihayet ömür boyu ödenmek üzere karara bağlanan bir nafaka üzerinden gerçekleşen boşanma...
Hayatını, cadde ve sokakları süpürmekle, çöpleri toplamakla kazanan adam, kazandıklarının yarısını ayın sonunda boşandığı eki eşine vermek zorunda bırakılması nasıl bir adalettir? Aslında buna, boşanmakla huzur arayan adamı ömür boyu huzursuzluğa mahkum bırakmaktır.
Bu adam ya “Çalışmaya değmez” diyerek işi bırakacak; o zaman hepten parasız, pulsuz bir şekilde ortalıkta kalacak. Ya da her gün içten içe kendisini kemirecek, yiyip bitirecek. Ya kahrından ölecek ya da kahrından öldürecek.
Ya evde bakımını üstlendiği anne ve babası var ise, ya evi kira ise, ya bakımını üstlendiği okul çağında iki çocuğu var ise. Kirayı ve faturaları ödeyemez duruma gelen bu adam neler yapamaz ki? Her geçen gün borç defteri biraz daha kabaran bu adam neler düşünmez ki? Her ayın sonunda cebinde yavan ekmek parasından başka bir şey kalmayan bu adam neler tasarlamaz ki, neleri göze almaz ki?
Aldığı nafakayla yepyeni elbiseler alan eski eşi ise; nafakayı kaybetmemek adına resmi nikah kıymadığı yeni kocasıyla el ele tutuşarak geziyor çarşı pazarda. “Beni çok incitti, bana kul köle olmadı, şimdi sıra bende, kanun ve kurallar benden yana, ben de parasını çatır çatır yiyeceğim.” diyerek sokakta caka satmakta. Sokağı temizleyen, değil ay sonunu, günün sonunu dahi getirmekte zorlanan eski eşiyle yüz yüze geldiklerinde neler olacağını, kopacak depremin kaç şiddetinde olacağını varın siz düşünün.
Ayet-i Kerimede ne diyordu Yüce Allah; “Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik halinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır.” (Talak/1)
Boşanmada ortaya konulan bu kurallar Allah’ın kurallarıdır, sınırlarıdır, kırmızı çizgileridir. Boşanmanın nasıl gerçekleşmesi gerektiğini dile getirdikten sonra: “Bunlar benim sınırlarımdır, sakın yaklaşmayın.” diye telkinde ve tehditte bulunması boşuna değildir elbet. İlahi emirler konusunda bir tehdit ileri sürülmüşse bilin ki hayata yansıması er ya da geç mutlaka gerçekleşecektir. “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum/41)
Miras ve boşanma konularında İslami kurallara rağmen ortaya koyacağınız her kural, her kanun ismine ister örf deyin, ister adet deyin, ister kanun-kural-nizam-sistem deyin insan benliğiyle uyuşmayacak, adaletsizliklere de yol açacaktır. İnsanın benliğiyle uyuşmayan, fıtratına ters olan her sistem aslında cinayete birer davetiyedir.
Adalet; Allah’ın kural ve kaidelerine göre davranmaktır. Gerisi lafügüzaftır.
İnsan; Allah’ın yarattığı bir varlıktır. Bu varlık için en iyi kuralı ortaya koyan da kuşkusuz Allah’tır. Bu yönüyle İslam fıtrat dinidir. Fıtrata en uygun kuralları serdeden din de kuşkusuz İslam’dır. Bu konuda kimin ne dediği önemli değildir. Allah ne demişse o. Ne buyurmuşsa o. Neyi murat etmişse o.
Dikkat ederseniz Kur'an'da bu iki konu geniş geniş anlatıldıktan sonra: "... Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın...” şeklinde de uyarıda bulunmaktadır. İnsan tarafından Allah’ın sınırları bilerek ve teammüden aşıldığı vakit insanlığın başına her türlü felaket, her türlü kaos, her türlü kıyamet gelebilir ve nitekim daha önce de gelmiştir.
Şimdi bu uyarılarla ilgili Kur’an’da yer alan ayetleri zikredelim ve üzerinde uzun uzadıya düşünelim, tefekkür edelim. Anlamadıysak yeniden okuyalım. Tefsirlere müracaat etmekten de kaçınmayalım. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dönemindeki uygulamalara müracaat etmekten kaçınmayalım.
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.” (Bakara/187)
“(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara/229)
“Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır.” (Talak/1)
“Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.” (Mücadele/4)
İslam’a göre mehir erkektedir, boşanma hakkı da erkektedir. Nafaka da erkeğin sırtına yüklenmiştir. Ancak nafaka, boşanma suresi boyuncadır. Boşanma gerçekleştikten sonra karı-koca yabancı iki birey olurlar. Bundan sonra ödenen her kuruş nafaka zulme dönüşür.
Başkasıyla resmi nikah olmadan evlenen bir kadına, artık yabancı olmuş bir erkek nafaka adı altında ne diye para ödesin?
Ayetler bize: “miras ve boşanma” kurallarını Allah’ın sınırları diye takdim etmektedir. Allah’ın sınırları ister fert, ister toplum olarak aşmaya teşebbüs edilmemelidir. Aslında her bir sınır ihlali, bir cinayetin sebebidir. Nasıl ki devletlerin sınırları ihlal edildiğinde, sınırı ihlal edeni öldürmek suç olmaktan çıkıyorsa insan benliğine nakşedilen fıtrilik Allah’ın kuralları ihlal edildiğinde cinayetleri basit görebilir.
Bu iki konuda işlenen cinayetler, Allah’ın sınırlarının aşılmış olmasının en büyük göstergesidir. İnsan ve inanlık için olması gereken kural ve kaideler ilahi olanlardır. Bunu bilmek Müslüman olmamızın bir neticesidir. Müslümanım demek ilahi kurallara “teslim oldum” demekle gerçekleştiğini bilmeyenimiz yoktur. O halde teslim oldum diyen bir insanın teslimiyetini göstermemesi büyük bir garabettir. Bu garabetler de cinayetlerin asıl sebepleridir.
Yorumlar
Kalan Karakter: