Dünya bir imtihan arenasıdır. Yaşadığımız veya yaşayacağımız iyi veya kötü herhangi bir olayı imtihanın dışında tutmayız/tutamayız. Depremi de bu minvalde değerlendirmek mecburiyetindeyiz. O halde deprem de bir imtihandır.
Dünya hayatı depreme dayanıklı/dayanıksız bina yapan insanlar için bir imtihandır. Binadaki kusurlara göz yuman insanlar için de bir imtihandır. Zelzeleye tutulan insanlar için bir imtihan olduğu gibi zelzeleden kurtulan insanlar için de bir imtihandır. Zelzelede enkazın altında kalan insanlar için bir imtihan olduğu kadar yardım eden veya yardıma sırt dönen insanlar için de bir imtihandır. İsteyen istediği gibi inanmakta, istediği gibi davranmakta serbesttir. Bu anlattıklarıma: “imtihanla ne ilgisi vardır” diyebilirsiniz. Önümüzde ölümün olması ve her gün birimizin bu çukura düşmemiz ahiretin varlığının en büyük delilidir.
İster inansın ister inanmasın yaşamakta olan her insan bir şekilde imtihana tabidir. Yaşanan her şey imtihanın bir parçasıdır. İmtihanın derecesini, şeklini, zamanını ve mekanını ancak alemlerin Rabbi olan Allah belirler. Hiç kimse kendisini imtihanın dışında göremez. Yaşananların imtihan olmadığını iddia eden insanlara başını kuma gömen deve kuşunu örnek olarak sunmakta bir sakınca yoktur.
Yüce Allah: “Görmüyorlar mı ki her yıl bir veya iki defa musibetlerle sınanıyorlar da yine tövbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar.” (Tevbe/126) İmtihanın bir seferlik olmadığını, bilakis bir ömür boyu devam ettiğine inanmak mecburiyetindeyiz. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr/99) Bu inanç, bizleri imtihan için gerekli önlemleri almaya sevk ve idare etmelidir.
Yaptığımız, yapacağımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan mutlaka hesaba çekileceğiz. İmtihanı yok saymak veya basite indirgemek yaşadığımız depremde görüldüğü üzere akıl karı değildir. Deprem imtihanından kurtulan çok ancak ahiret imtihanından geri dönen yok.
Çoğumuz depremden kurtuldu. Peki ahirette vaat edilen cehennemden nasıl kurtulacağız? Ya da müjdelenen cennete hangi inanç ve amellerle ulaşacağız?
Unutmayınız ki davranışları şekillendiren kalıcı ve sağlıklı konutları inşaa etmeye sebebiyet veren asıl şey inançtır. Her insan, inandığı değerlere göre iş ve işlemlerini yürüttüğünü daha önce söyledim. Sağlam bina yapan da çürük bina inşaa eden de inancının gereğini işine yansıtmıştır.
Kimi insan bilime inanır ve bilimin öngörülerine göre bir hayat tasarlar. Kimi insan da vahye inanır ve vahyin öngörülerine göre bir yaşam düzenler. Kimi insan da başka başka şeylere inanır ve inandıklarını hayatında sergiler. Ancak hepimiz bir gemideyiz. Bir insanın işlediği kusurlar diğer insanlardan bağımsız değerlendirilmiyor. Enkazın altında kalanlar sadece müteahitler veya mimarlar değildir.
Kimi insan depremi Allah’tan soyutlamak suretiyle tabiatın bir işi olarak algılamanın gayretinde. Kimi insan da kendisini temize çıkarmak adına her şeyi kader denilen günah keçisine yükleme peşinde.
Şirk, küfür ve nifaktan uzak duran Mü’min’lerin imanı sağlam yapılmış bina gibidir. Mü’min sarsılır ama kafirin yıkıldığı gibi asla yıkılmaz.
Mü’min için de saldırının nereden geldiği, kimin yönettiği, imtihanın boyutu, sarsıntının küçüklüğü veya büyüklüğü hiç önemli değildir. Çünkü Allah’ın istediği, çerçevesini çizdiği, Kur’an’la şekillenen bir imana sahiptir. Bu iman her imtihanın üstesinden gelebileceğini muştular.
Hemen hepimiz deprem anında öldük, öldük ve yeniden dirildik. Her sarsıntıyla yeniden ölümle burun buruna geldik.
Ancak gerçeklerle yüzleşmek, doğruya erişmek, yanlıştan vazgeçmek istemeyen bir insana anlatacağınız her hangi bir şey yoktur.
Evvela istemek gerek. Neyi istiyorsanız ona erişirsiniz. Erişilenler istenenlerden farklı bir şey değildir. Bu yüzden iman eden insanların kafaları ile inkar eden insanların kafaları hep farklı çalışmıştır. Algılama biçimleri de birbirinden çok farklıdır. O yüzden olaylar karşısında gösterdikleri reaksiyon da haliyle farklılık göstermektedir.
Depremden sonra Mü’minlere düşen Allah’a teslimiyettir. Kafirlere düşen de imtihanı yok sayıp diğer her çeşit nedenlere dört elle sarılmaktır.
İman; sahibine dünyaya bakmasına yarayan bir pencere açar. Kafirin böyle bir derdi yoktur. Deveran eden olaylara aynı pencereden bakmadıkları için aynı şeyleri görmeleri de mümkün değildir. Aynı depremde meydana gelen aynı şeyleri, aynı şekilde göremezler. Olayları aynı kefede tartmadıkları için ulaştıkları sonuçlar da hep farklı olmuştur.
Mü’min olaylara Allah’ın bak dediği noktadan sarfınazar eder. Çünkü olaylara hem dünya gözüyle hem de yarın vereceği hesaba göre bakması imanın bir özelliği ve gereğidir. Mü’mini kafirden ayıran asıl etmen de budur.
İnkar eden insanlar için durum çok farklıdır. Tek gözlü olmaları hasebiyle her şeyi bu dünyadan ibaret görürler. Sanıları da bu yönde işler. Bu durum onların olayların bir kısmına muttali bir kısmından da gafil olmalarına sebebiyet verir.
Bakmayın kafirlerin biz biliyoruz demelerine. Şayet gerçek manada biliyor olsalardı ahirete de hesaba da kitaba da inanırlardı.
Yorumlar
Kalan Karakter: