Dünyaya gözünü açan her insanın önüne yaratıcısı tarafından emir ve yasaklar konularak başıboş bırakılmamış olmakla beraber serbest davranma, serbest düşünme, serbest konuşma alanına ve özgürlüğüne de sahiptir.
İnsan yaptıklarından hesaba çekilsin diye her zaman önüne çıkan yol ayırımları ve virajları bizzat kendisi belirlemektedir. Hayat boyu vardığı her yol ayırımında veya dönmesi gereken her virajda ya Yaratıcının kuralları çerçevesinde kendisine yepyeni bir yaşam çizecektir ya da heva ve hevesinin peşinden seğirtip duracaktır son nefesine kadar. Ancak unutulmaması gereken bir nokta daha vardır ki; her iki halde de hesap ve kitap kaçınılmazdır. Çünkü Yüce Allah; “Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.” (İsra/13) buyurmaktadır.
Yaratıcının emir ve yasaklarına ne kadar uyduğu, çizilen yolda gösterilen hedefe ne kadar sağlam adımlarla yürüdüğü, el kaldırarak ne kadar tevbe, dua ve istiğfarda bulunduğu sorulacağı gibi heva ve hevesine niçin taptığı, cahiliye sistemine niçin razı olduğu, beşeri sistemleri niçin kendisine yol, yordam ve bir din edindiği, mahlukata niçin ibadet, taat ve duada bulunduğu, şeytan ve avenelerinin peşinden niçin yürüdüğü de sorulacaktır. Bu sorgulama esnasında; “O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin/65)
Uzun bir maratonun sonucunda pişmanlıklar meydana gelebileceği gibi sevinç çığlıkları da atılabilir. Bu yürüyüş boyunca doğru yoldan dönenler, sıratı müstakimden düşenler olabileceği gibi yanlıştan tevbe edenler, pişmanlık duyarak gözyaşı dökenler de elbette çıkacaktır. O halde bize lazım olan yegane şey doğru yolda, istikamet üzere yürümeye çalışmaktır.
İnsan olmamız hasebiyle zaman zaman çizgiden çıkmamız ve yanlışa tevessül etmemiz mümkündür. İşte bu gibi vakitlerde bizim için dua ve istiğfar önem kazanmaktadır. Bir taraftan yaptıklarımızdan pişmanlık duyacağız diğer taraftan da yaptıklarımızın affı için yalvaracağız bizi yaratan ve bizi hesaba çekecek olan Allah’a.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Bütün Ademoğulları günahkardır, günahkarların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mace, Zühd, 30) buyurmaktadır. Yine Ulu Önderimiz; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9-11) demektedir. Bu hadisler bize bu dünya arenasında günahsızlığın pek mümkün olmadığını telkin etmektedir. Bir başka açıdan bu hadislere baktığımız vakit; “Günahım yoktur.” diyen her insan aslında günah işlemiş olmaktadır. Her insanın küçük-büyük günahları mutlaka vardır. Günahların minimize edilmesi ve elde olmayan nedenlerle işlenen her günahın ve kusurun akabinde hemen tevbe ve istiğfar edilmesi ve bol bol duada bulunulması istenmektedir.
Allah’u Teala Kur’an’da; “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimler ile dua edin” (A’raf/180) anlamındaki ayeti ile kendisine, esma-i hüsna ile dua edilmesini emretmekte ve; “De ki: İster “Allah” diye dua edin, ister “Rahman” diye dua edin, hangisiyle dua ederseniz (edin) en güzel isimler O’nundur” (İsra/110) anlamındaki ayet “Allah” ismi veya “Rahman” ismi ya da diğer isimlerinden biri ile dua edilebileceğini vurgulamaktadır.
Başka ayetlerde bize tanıtmak üzere isimlerinden şöyle bahsetmektedir; “O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen alemi de bilendir. O, Rahman’dır, Rahim’dir. O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr/22-24) Kişi istediği oranda dua ve ibadet edebilir, istediği oranda isyan da edebilir.
İçinde yaşamakta olduğu dünyada bile her şeyi aklıyla bulamayacak derecede aciz ve naçiz olan insanlara Yüce Allah, kendisine yol ve yordam göstermek, nasıl dua edileceğini öğretmek, hayatlarına çeki düzen vermek üzere kitabının ilk suresini “Fatiha” kılmıştır. Açmak, açış, açılış manasına gelen “Fatiha” Kur’an’ı açan anahtar manasında kullanılmaktadır. O halde Allah’ın gönderdiği kitabın, dua ile açılması, dua ile başlanması kaçınılmaz olmaktadır. Okumaya başladığımız vakit bu sure ile başlar, bu sure ile açarız nazm-ı celili.
Namaz kılan bir Müslüman bu sureyi nafile namazlar dahil günde en az kırk sefer okumaktadır. En güzel dua örneklerinden biri olan bu sure; “Bismillahirrahmanirrahim. Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. (Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Fatiha/1-7) şeklindedir.
Öncelikle Yüce Allah bize, hamd etmeyi, senada bulunmayı, hesap günün varlığından bahsederek hesaba hazırlıklı olmayı istediği gibi yalnızca kendisine ibadet etmeyi ve her şeyi sadece kendisinden istemeyi de öğütlemektedir. Beraber yürüyeceğimiz insanlara dikkat etmemiz gerektiği gibi kimlere benzemek isteyeceğimiz de özellikle vurgulanarak öğütlerine devam etmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) dua’ya; “Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlıklardan tenzih ederim” diyerek başlamıştır.” (Ahmed, IV, 54; Hakim, Dua, I, 498) Bizler de dualarımıza hamd ve sena; selat ve selam ile başlayacağız. Çünkü Hz. Ömer (r.a.); “Peygambere salat getirilinceye kadar dua, yer ile gök arasında durur, hiçbir dua O’na yükselmez/kabul olmaz” demiştir. (Tirmizî, Salat, 347) Çünkü Allah; “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.” (Ahzap/56) şeklinde emir buyurmaktadır. Allah’a hamd ile, Peygambere salat ve selam ile başlanmayan her dua nakıstır, kabule şayan olmadığı gibi yer ile gök arasında da askıda kalacaktır.
Rasulullah (s.a.v.); “İmam, Fatiha’yı bitirdiğinde cemaat “Amin!” desin. Zira cemaatin bu sözü, sema ehlinin “Amin!” demesine muvafık düşerse, kişinin geçmiş bütün (küçük) günahları affedilir.” (Buhari, Ezan, 113; Müslim, Salat, 76) buyurmuşlardır.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: