Filistin’i doyasıya konuşamıyoruz bile. El Aksa’yı kendimize dert edinemiyoruz bile. Ağzımızdan bir kelime çıkmayıversin hemen bağrışlar, hemen çağrışıyor yeryüzünü kaplıyor. Ne oldu? Sormaya gelmeden üste çıkmaya, Yahudi mantığıyla konuşmaya başlayanlar var ya, beni yiyip bitiriyor.
Okyanusları bulundurmaya çalışan kişilere; “Ya sus seni Müslüman sansınlar, ya da doğru bir şey söyle de bir ibret alsınlar.” diyorum.
Bu vesileyle değil Filistin’e destek vermek, El Aksa’yı ve bu mübarek beldeleri canı pahasına korumaya çalışan yiğitleri alkışlamak; içimizdeki münafık ruhlu kişilerden fırsat bulup konuşmayı bile çok gördüler bize.
Filistin denince Peygamberler gelir gözümün önüne. Babam Hz. İbrahim (a.s.)’den başlarım söze. Hz. İshak (a.s.), Hz. Yakup (a.s.) ile devam eder, Hz. Yusuf (a.s.) ile, önümü görebilmek yol ayırımlarının farkına varmak için göz yaşlarımı silerim o yırtık gömlek ile. Hz. Musa ve Hz. Harun’u kalbimin en nadide yerine yerleştirir, Mecnunlar gibi çölleri dolaşır, ses çıkaran buzağıların nasıl putlaştırıldıklarının farkına varırım. Hz. Davut (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın saraylarında konaklar, Belkıs’ın tahtına usul usul dokunur, atlarına binerek dünyayı dolaşırım Hudhud gibi. Her birinden bir nasihat alır, kendime bir yol, bir hayat belirlerim. Kiminle dost olacağıma, kiminle düşman kesileceğime, ne zaman, nerede ve kime karşı kin besleyeceğime onlarla yaptığım konuşmalarla kararlaştırırım.
Nasıl ki; vakti zamanında Musa (a.s.) kardeşi Harun (a.s)’u da yanına alarak dünyanın en zalim, en gaddar, en hokkabaz, en sihirbaz, en vahşi, en canavar, en barbar, en moskof, en hoşgörüsüz, en görgüsüz, en katı yürekli adamı olan Firavun’un karşısına çıktı tıpkı bugün vahşi İsrail’in karşısına çıkan Mücahitler gibi.
Evet, söz konusu İslam, söz konusu Müslümanlar, hatta biraz daha açık söyleyeyim söz konusu Filistin olunca; İngiliz muhiplerini, Münafık ruhlu ikizlerini razı etmek mümkün değildir. Bu konuda ne kendinizi yorun ne de böylesi şahısların söylemlerini dikkate alın. Kulağınızı tıkayın ve bildiklerinizi okumaya devam edin. Onları görünce güneş gözlüklerinizi çekin gözlerinize. Yoksa Mücahitlere yapacağınız destekleri bile okus-pokus diyerek sergiledikleri sihirlerle kötü gösterirler size. Dikkatli olmazsanız kamaşan gözlerinizden dolayı Firavun’ları da alkışlayabilirsiniz.
Aman ha dikkat buyurun.
Allah muhafaza buyursun tüm Müslümanları!
Bu tür bağırış ve çağırışları köyün yakınından geçen kervanın ardından yükselen seslere benzeterek yolunuza devam etmelisiniz. Bırakın tiz sesleri yükselsin ardınızdan. Bırakın eleştirsinler sizi var güçleriyle. Bırakın bir zamana kadar kendilerine iş çıkarsınlar. Nasıl olsa hesap günü, kitap günü gelecek. Nasıl olsa bu tür insanların ağızlarından çıkan her sözün neye matuf olduğu ayan beyan bir şekilde ortaya çıkacak. Buna imanımız sonsuzdur.
Önce Müslümanları parçaladılar, birliğini dağıttılar, halifelerini sürgüne göndererek hilafeti ortadan kaldırdılar. Sonra da yemeye başladılar tek tek Müslüman beldeleri. Unutmayın, bu işler tek kişilik işler değildir.
Müslümanları yemeyi kolaylaştırmak, aralarındaki birlik ve beraberliği yok etmek, kardeşliği rafa kaldırmak, hatta birbirlerine düşman kılmak için de Müslüman devletlere sınırlar çizdiler. Her köşe başına da eli silahlı birer kukla diktiler. Hatta bu sınırlara demir bariyerler de koydular ki karışıklık veya gidiş gelişler olmasın diye(!)
Aman ha, aman ha diyerek Müslümanı Müslümana düşman ettiler. Halbuki; “Kâfirler ve Müslümanlar” diye tek bir sınır olmalıydı yer yüzünde. Ne diyordu Yüce Allah: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat/10)
Filistin’i konuşmak zordur. Filistin'i konuşmak her babayiğidin harcı değildir. Bakmayın siz mangalda kül bırakmayanlara, aldanmayın lafı eveleyip geveleyenlere. Siz mertçe konuşun. Mertçe anlatın bildiklerinizi. Siz Peygamberlerden örnekler verin. Siz Hz. Ömer (r.a.)’den konuşun. Allah’a iman eden bir kullar için bu dünya’da yenilginin olmadığını haykırın.
Müslüman; düşmanı yense bu bir zaferdir ve Allah’ın büyük ikramıdır. Yenilse takdir-i ilahidir. Bir kafiri öldürse dünyayı bir kefereden temizlemenin getirdiği büyük bir sevaptır. Öldürülse dünyanın en büyük nimeti olan şehadete kavuşmaktır. Bu da sorgusuz sualsiz cennete gitmeye sebeptir.
Nimet verilenlerden olmak gerek. “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa/69)
Vaat eden Allah olunca, vaat ettikleri ne güzel.
O halde konuşmaya devam.
Yorumlar
Kalan Karakter: