Filistin’i konuşmak gerek. Filistin’i dert edinmek, Filistin’i gündemimize taşımak, bir Filistinli olmak gerek. O topraklara gidemiyor olmamız, o topraklarda cereyan eden ağır ve tahammül sınırlarını zorlayan hadiseleri konuşmaya ve gündemimize taşımaya engel olmamalıdır.
Bizler Müslümanız, biriz, beraberiz ve kardeşiz. Bu kardeşlik, İslam dinine has bir konudur. Başka hiçbir dinde olmayan nadide bir durumdur: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66) Diğer bir hadisi şerifte de Hz. Muhammed (s.a.v.): “Komşusu açken tok yatan kimse (kamil) müʼmin değildir.” (Hakim, II, 15)
Şimdi bu iki hadisten yola çıkarak Filistin’e bakmak, Gazze’yi okumak, Müslümanları gündem edinmek, dünya arenasındaki varlığımızı tartışmak ve kendi durumumuzu bu minvalde gözler önüne sermek gerekmez mi?
Vücudun büyük bir kısmı kansere tutulmuş ya da kangren olmuş vaziyette, sabahlara kadar inim inim inlerken vücudun sair azaları da; “Çal oynasın vur patlasın.” havasına kaptıramaz kendisini.
Bugün başta Yahudi ve Hristiyan dünyası olmak üzere laik ve demokrat ülkeler tarafından Filistinli kardeşlerimizin üstüne her türlü teknolojik alet ve edevatla çökerek yok etmek istedikleri bir ortamda benim boş duruyor olmamı hangi mazeret kurtarabilir ahirette Allah’ın huzurunda hesap vermeye çıkarken.
Saffım belli olsun. Karınca misali bir şeyler yapmam lazım geldiğini bilmem lazım gelmez mi?
Yaşadığım dünyada evleri bombalarla yıkılmak suretiyle dışarıda kalan, soğuktan donacak gibi titreyen, aç ve susuz sabahlayan insanlar dururken (kendi adıma konuşuyorum) bizim kuş sütü eksik sofraları benimsemiyor olmamızı hangi kefeye koyacağız? Hangi teraziyle tartacağız?
Henüz Filistin’e gidebilmiş değiliz. Henüz Gazzeli Mücahitlerin safında İsrailli keferelere karşı savaşa girmiş de değiliz. Cereyan eden hadiseleri oradan bizzat alabilmiş de değiliz. İçerden bakamıyoruz olaylara, gelişmelere, yapılanlara, katliamlara. Ancak bu durum, dışarıdan Filistin’e bakmaya, olanları ona göre yorumlamaya ve konuşmaya engel olmamalıdır. Eğer dışarıdan da olması gerektiği gibi bakamayacaksak bu meseleye, oturup karalar bağlamamız gerekmez mi?
Hem bu vesileyle, “Kardeşlik” çizgisinin neresinde durduğumuzun farkına da varmış olacağız.
Bu satırlar; Filistin’i ve duyulmadık dramların yaşandığı Gazze’yi bir nebzecik de olsa gündemimize almayı, bize düşen görevlerin de bulunduğunu hatırlatmayı amaç edinerek kaleme aldık. Bundan başka bir amaç gütmedik, güdemezdik.
Bu kitap vasıtasıyla onları değil, kendimiz tartmak istedik. Kaç kiloyuz, boyumuz, posumuz ne kadar? Olaylara onların cephesinden, yaptıklarından, yapılanlardan değil, kendi penceremizden, cephemimizden bakmaya çalışmakla işe başladım.
Oraya gidemiyor olmamız, yaşananları göndemimize almaya mani olmayacağı kanısındayım.
Yine bu satırlar aracılığıyla siz değerli okuyucularıma, dinimizin serdettiği emirler doğrultusunda yaşananları nasıl görmemiz ve yorumlamamız gerektiğini dile getirmek istedim.
Her konuyu düzenleyen Yüce Dinimiz İslam’ın bu konuda da söyleyecekleri olduğunu yok sayamayız: “İsrailoğulları’ndan kafir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! Onlardan çoğunun, inkar edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Kendileri için (ahirete) hazırladıkları şey ne kötüdür: Allah onlara gazab etmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar! Eğer onlar Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene iman etmiş olsalardı kafirleri dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Maide/78-81)
Biz Müslümanlar olarak lanete uğramak istemeyiz. Bunun için de söz dinlememiz ve sınırlar dahilinde hareket etmemiz gerekmektedir. Emir ve nehiylere riayet etmemiz son derece önemlidir. İşlenen kötülüklere set ve bent olmamız kaçınılmaz bir görevdir. Bir Mü’min için en bedbaht durum kafirlerle kuracağı dostluklardır. Allah bizi bu gibi tuzaklardan muhafaza buyursun.
Kafirleri, hele katlima yapan İsrailli kefereleri düşmen bellemek ve bu minvalde davranmak imanımızın bir gereğidir.
Yahudiler tarafından Müslüman kardeşlerimize yönelik aylardır devam eden bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu saldırıları renkli ekranlarda capcanlı olarak maalesef izlemekle yetiniyoruz. Bu savaşta çoluk çocuk, masum insan şehit düştü. Evleri yıkıldı. İş yerleri dağıtıldı. Mahalleli olarak sürgün edildiler. Hastaneler perişan vaziyette. Bombalara hedef tahtası yapılan okulların sayısı bilemiyorum.
Kısacası dünyanın gözü önünde bir soykırım uygulanıyor Gazze’nin orta sokaklarında.
Hala gözü kapalı olup bu olayı görmeyen gözler kör olsun!
Bu katliamlar işlenirken; “Gündemimizde neler var?” sorusunu kendimize sormak istiyorum. Çünkü kişi gündem edindikleri kadar değerlidir. Gündem edindikleri kadar bilgilidir. O halde gündemimizde Filistin yoksa, gündemimizde Gazze yoksa, gündemimizde kardeşlik yoksa, gündemimizde açlık ve sefalet yoksa, gündemimizde bu tür olayları engelleyecek yol ve yöntemler yer almıyorsa, gündemimize dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu soykırımı alamıyorsak başa dönüp Müslümanlığımızı yeniden konuşmaya başlamamız gerekir diye düşünüyorum.
Gündemimizi ayet ve hadisler belirlemiyorsa, gündemimize Peygamberler dahil olmuyorsa, ayet ve hadislerle olaylara bakamıyorsak bu tür olayları daha çok yaşarız ya da renkli ekranlardan daha çok seyrederiz ahvahlar eşliğinde.
Belki de tüm bu olayların yaşanıyor olmasının en bariz sebeplerinden birinin peygamber(ler)imizi öldürmüş olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Dünyayı değiştirmek istiyorsak, ki istiyoruz, bunda şüphe yok, o halde gündemimizi değiştirmekle işe başlayabiliriz. Ancak gündemi değiştirmek için de gibi kaynaklarımız değişmeli.
Filistin/Gazze bağlamında dünyada ezilen Müslümanların durumuna Kur’an gözlüğüyle bakmamız, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in öğrettiği taktiklerle yaklaşmamız, bir ve birlik olmamız şart. Kurtuluşumuz burada. Bu kurtuluşu nasıl sağlayacağımızı da Kur’an ve Sünnetten yola çıkarak arayacağız inşaAllah.
O halde kurtulmak isteyip istemediğimizi irdelemekle işe başlayabiliriz. Herkes elini yüreğine koysun ve bu sorunun cevabını korkmadan ve çekinmeden yüksek bir sesle vermeye çalışsın. Kurtulmak istiyorsak cihanşümul olan Kur’an ayetlerini gündem edinmekten başka bir çıkış kapısı bulacağımızı sanmıyorum.
Ayetleri gündem edindiğiniz zaman karşımıza; Filistin, Gazze, Savaş, Cihat, Halifelik, Nifak, Fasık, Müslümanlık ve Kardeşlik çıkıyor.
Rabbim, bizleri, gündemini ayetlerden edinenlerden eylesin!
Rabbim, sıkıntı ve darda olan kardeşlerimize yardım eylesin!
Rabbim, gönüllerimizi ferahlatacak haberleri bir an önce nasip eylesin!
Rabbim darda olan kardeşlerimizin dertlerini bizim ellerimizle izale edecek fırsatlar nasip eylesin!
Rabbim kafirlerin, Yahudilerin, Hristiyanların ve Müşriklerin darmadağın oluşlarını bizim elimizle gerçekleştirsin!
Son olarak da şu ayeti dile getirmek istiyorum: “Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe/14-15)
Sözlerimin sonunda şu ayeti okumaktan başka bir söz çıkmaz ağzımızdan: “Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selam”; dualarının sonu ise, “Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.” (Yunus/10)
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar
Kalan Karakter: