Günümüzün sözüm ona Medeni(!) insanları kulağı açık tuttuğu cenahtan gelen sesleri duymak istiyorlar, bunun için de canhıraş bir çabanın içinde debelenip duruyorlar. Kur’an ve Sünnet ile hayatı tanzim etmek ve yol yürümek istemediklerinden kimi insanın ileri sürdükleri fikirlerle ilerlemeye, kendileri için bir hayat düzenlemeye ve başkalarına empoze etmeye de kalkışıyorlar.
İslam’ı anlatmak için yeni bir söylem, yeni bir eylem, yeni bir yöntem aramaya hiç gerek yok. İslam’ın kendi dinamikleri, var olan hitap biçimleri, temellendirdiği düşünceleri, dile getirdiği kıssa ve hikayeleri, kendine has anlatım biçimi, olayları dile getirme şekli olması gerektiği vechiyle kullanmak kafi ve yeterlidir. İsteyen inanır, isteyen inanmaz.
Doğru ve olması gereken fikirlerin destek bulduğu gibi yanlış fikirler de destek bulabilir. Bu gayet normal bir durumdur. Netekim Ebu Cehil’in dile getirdiği görüşler, ileri sürdüğü fikirler, savunduğu düşünceler, ağzından çıkan şirki mucip sözler taraftarlarınca bol bol alkışlanıyordu. Çok alkış alıyor diye doğru manası çıkmaz. Günümüzde ne idügü belli olmayan, İslam sosu kullanılmış fakat İslam’dan nasibi olmayan kimi düşüncenin alkış alıyor olmasının yeğane sebebi; Kur’an ve Sünnetten uzak bir düşünce dünyasında yüzen insanların ayısının fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Sapla samanı ayıramayan kimi insan; istiyor ki şekilsiz, tipsiz, ruhsuz ve vicdana mahkum edilmiş bir din ortaya çıksın. Kimsenin mülakki olmayacağı bir yaşam biçimi, kimseye anlatılmayan bir düşünce şekli cereyan etsin cadde ve sokaklarda. Anlayacağınız kendilerini destekleyen, yaşantılarına dokunmayan dini bir anlayış…
Neden mi?
Çünkü dini yaşayan bir insanla karşılaştıkları vakit içine düştükleri psikolojiden, köküne kadar saplandıkları travmalardan kurtulmak, vicdanlarını rahatlatmak istiyorlar da ondan. Yaşanmakta olan gerçek bir din gördüklerinde ofsayt'a düşmemek adına böyle bir yolu tercih ettiklerini biliyoruz: “Ayetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus/15)
O yüzden tesettürlü bir hanımefendiyi görmek, erkanına riayet edilerek kılınan bir namazla karşılaşmak, yalan ve faizden uzak, içki içmemiş, kumar oynamamış, fuhşa tenezzül etmemiş bir insanı görmek istemiyorlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in verdiği selamı duymak, sünnete uygun bir sakallıyla tokalaşmak; fakirlerin de davet edildiği, haram ve israftan uzak, nezih yiyeceklerle tefriş edilmiş bir sofrada bulunmak psikolojilerini bozuyor.
Vicdanlarını rahatlatmak, sahip oldukları gayr-ı İslam’i düşünce ve yaşantılarını sürdürmek için; “dinin böyle bir emri yok ki” diyebiliyorlar.
Ya; “tamam, biz yanlış biliyorduk ve yanlış inanıyorduk” diyerek değişmeleri gerekiyor ya da yaşadıkları hayatın din ile alakasının olmadığını dile getirmeleri gerekiyor. İkisi de zor.
Ayetleri bir kenara itip, üç kuruşluk adamların bir kuruş etmeyen sözlerini ve fikirlerini serdefter ederek peşinden gözü kapalı ve sürü halinde yürüyen insanlardan Yüce Allah; günün birinde hesabını sormayacağını mı sanıyorlar?
Allah muhafaza buyursun bizleri!
Kolaya kaçtı insanlar. Lafla cennete yürüyen gemiye bilet kestiler. Bu vesileyle ya istemedikleri dini bir emri yok saydılar ya da vicdanlarını rahatlatma adına alternatifler oluşturdular. O’nu değil de bunu yap. O’nu değil de bunu söyle. Öyle değil de böyle. Şu değil de O.
Unutmayınız! İslam’ın emrettiği bütün ibadetler değerlidir. İbadetler arasında alternatifler oluşturma, tercihte bulunma, şu şundan daha kıymetli ve değerlidir diyebileceğimiz bir ibadet yok. Bir Müslüman olarak bize farz olan tüm ibadetleri elimizden geldiği kadar ifa etmeye çalışırız. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “… Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.” (Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hac 412, Fezâil 130-131) Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in emrettiği bütün emirleri, men ettiği tüm yasakları başımız üstüne diyerek bu süreci en güzel şekilde devam ettireceğiz. Uzak durmamız gereken bütün yasaklar çirkindir, kötüdür ve menfurdur. Bir Müslüman için icbar söz konusu değilse gücü nispetinde İslam’ın yasakladığı tüm haramlardan sakınması gerekir.
Namaz Allah’ın bir emirdir. Fakir fukaraya yardımda bulunmak, zekat ve sadaka vermek de Allah’ın bir emridir. Oruç da, hacc da, adalet de, iyilik de güzellik de, cihat da, hak da, hukuk da, insanlık da Allah’ın birer emirleridirler. Biri diğerinin alternatifi değildir. Biri ifa edildiğinde diğerine ihtiyaç hissedilmez diye bir kural ve kaide de yoktur İslam’da. Gücü nispetinde ibadetleri yerine getirecek her Müslüman, yasaklardan da içtinap edecek.
İçki içmek ne kadar kötü ise, fuhuş da, hırsızlık da, yalan da, hile de, aldatma da, zulüm de kötüdür. Haksızlık, hukuksuzluk, kumar ne kadar kötü ise dedikodu da o kadar kötüdür. İstesin veya istemesin bir haramdan uzak duran bir Müslümana diğer bir haramı işleme hakkı doğmaz. Bir ibadet diğer bir ibadetin alternatifi olmadığı gibi bir kötülük de diğer bir kötülüğün alternatifi değildir.
Gerek ibadetler konusunda gerek haramlar konusunda alternatifler oluşturmaya çalışanlar ve bunu farklı boyutlarıyla dile getirenler İslam’a hizmet ettiklerini sanmasınlar. Fakir fukaraya yardım etmeyi sağlamak adına caminin onarımı için para vermeyi veya giderlerini karşılamayı yasaklamak İslami bir düşüncenin yansıması değildir. “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe/18) Fakir fukaraya yardım etmek de farzdır, mescitleri onarmak da yaşatmak da farzdır.
Unutmayın! Medine ahalisinin ekseriyetinin fakir olmasına rağmen hicretten hemen sonra camii inşa edilmiştir. Ama camii inşa edilirken fakir fukara da ihmal edilmemiştir. Çünkü biri diğerinin alternatifi değildir. Hem camiler inşa edilecek hem de fakir fukara ile aynı sofrada oturulacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: