Hepimiz her an imtihandayız. İmtihanı var eden, kurallarını da ortaya sermiştir. Dünya imtihanını doğru okumak ve sağlam ayaklar üzerinde tutarak yürütmek birinci görevimizdir. Doğru ve sağlam ayaklar üzerinde yürütülmeyen her konu başarısızlıkla sonuçlanacağı aşikardır.
İçinde bulundukları durumu ve ortamı doğru kanallarla doğru okuyamayanlar, imtihan adına ileri sürdükleri mazeretlerin haklı bir hiçbir gerekçesi olmayacaktır. Ahiret yurdunda her şey netleşecektir gönderilen Kur’an’a göre.
Ağacın dalındaki meyveye bakarak kızmak, kükremek, bağırmak, çağırmak, küfürler savurmak, “bu ağacın bu dalında bu meyve niye var?” demek imtihana tabi tutulan insanların işi değildir. Çünkü insanoğlu iyi bilir ki yukarıda duran meyve yıllar önce toprağa ekilen tohumun mutlak bir semeresidir. Toprağa ekilen ayva ise elma beklemek, toprağa ekilen ceviz ise nar beklemek, toprağa ekilen fitne ise huzur beklemek, toprağa ekilen zulüm ve haksızlık ise adalet beklemek, toprağa ekilen inançsızlık ve fitne ise iman beklemek, toprağa ekilen cehennemin dibinde yetişen zakkum ağacı ve azap ise olgunlaşmış farklı lezzetler sunan cennet hurmasını ve mutluluğu beklemek mümkün değildir.
Bu ülkede yıllar önce ithal edilen kanunlarla yetiştirilmek üzere eli kolu tel örgülerle çepeçevre sarılan, ayakları dizlerine betona gömülen insanların arsız, hırsız, ırzsız, yalancı, dolandırıcı veya dinsiz olmalarında hiç bir bahane aramaya gerek yoktur. Ekilen tohuma bakmamız toplayacağımız meyve hakkında bir fikir edinmemiz için son derece önemlidir.
Suç işleyen bu insanlara ne öğrettik de neyi bekliyoruz? İşlenen suçlara uyguladığımız ceza-i müeyyideler kim veya kimlerin eseri? Nereden, niçin ve nasıl devşirildi? Her olayda olduğu gibi suç işleyen insanlar yerine onu yetiştirmek üzere kurgulanan ekine, tohuma, verilen mücadeleye bakmak akıllı ve imtihana tabi insanların işidir.
Çığırından çıkan insanların aleni bir şekilde suç işliyor olmalarının en önemli sebebi yıllar önce ekilen tohumlar olduğunu; kim, hangi gerekçeyle inkar edebilir? Dünyada işlenen günahların ahirette azaba dönüşeceğini kimler, hangi gerekçeyle inkar edebilir?
Evet! Müslümanlar Allah’tan korkarlar, ahirette karşılaşacakları cezadan çekinirler, cehenneme duçar kalmaktan veya cennetten mahrum olmaktan, Allah’ın gazabına uğramaktan haya ederler. İmtihan da bunu gerektirir. En büyük cezanın, ahirette verilen ceza olduğunu iyi bilirler. Bu bilinçle yetişen her Müslüman Kur’an’da yasak kılınan suçları hiç kimse görmese dahi işlemeye yanaşmazlar.
İnanç; iki gözün görmesi veya görmemesi meselesi değildir. Kişinin rabbiyle olan iletişimidir. İletişimi sağlayan kanalları yok eden insanlar işlenen suçların en büyük müsebbibi değiller midir?
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bi’setinden bu yana Müslümanların yaşadıkları topraklar hep emin beldeler, iman ettiğini dile getiren insanlar da hep emin şahsiyetler olmuşlardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Münafıkları ayıklamak gerek.
Yanlış yapan insanlara uygulanması gereken İslami ceza sistemi hiçbir dinde, hiçbir ideolojide ve hiçbir devletin kanunlarında yer almaz. Bu yönüyle İslam; diğer tüm ideolojilerden, diğer tüm dinlerden farklılaşır. Konuyu detaylı öğrenmek isteyenler Nur Suresini birkaç sefer okumalarını tavsiye ederim.
Müslümanlar arasında yani İslam toplumunda Münafık tipli yaratıklar hep olagelmiştir. Dün de varlardı, bugün de varlar, yarın da var olacaklar. Bu güruh; İslam’ın öngördüğü ceza-i müeyyidelerle cezalandırılacaklarını yakinen bildiklerinden, istiyor olsalar dahi suça teşebbüs etmeleri pek mümkün değildir. En azından iki gözün gördüğü mekanlarda suç işlemezler.
Kur’an’ın yasakladığı fiiller yani haramlar Müslümanların yaşadıkları toplumlarda (Münafıklar tarafından) aleni bir şekilde çiğnenmeye başlanmışsa bilin ki o beldede, o ülkede, o topraklarda İslam’i müeyyideler yani (Allah’ın öngördüğü cezalar) yürürlükten kaldırılmıştır. Bir toplumun İslami olup olmaması o toplumda yaşayan insanları inançlarına göre değerlendirilemez. Bir toplumun İslami olup olmaması o toplumda uygulanan hükümlerin İslami olup olmamasına bağlıdır. Kemiyet değil keyfiyet esastır. İslam’ın öngördüğü hükümlerin uygulanmadığı toplumlara da iyi bilin ki “Müslüman toplum” denmez.
Allah’ın ahkamının uygulandığı toplumlarda işlenmesi muhtemel suçlar iki nedenden dolayı işlenmez: Bir; Müslümanlar Allah’tan çekindikleri ve ahiret boyutunu göz önüne getirdikleri için suça teşebbüs etmezler. İki; Münafıklar kendilerine tatbik edilecek cezadan korktukları için suça teşebbüs etmezler.
Münafıklar veya münafık ruhlu insanlar cezayı gerektiren fiilleri işlemeye ulu orta azmedebiliyorlarsa bilin ki İslam uygulanmıyor demektir.
İslam toplumunun varlığı Kur’an ile mümkündür. O halde Kur’an’ı iyi bilmek gerek. Çünkü Kur’an’ın bir ismi de Furkan’dır. Furkan: Müslümanlar ile münafıkları, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, zalim ile mazlumu, adalet ile zulmü, gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kitaptır. Bu dediklerimizi ancak, anlamak ve sosyal hayatta tatbik etmek üzere Kur’an’ı okuyanlar gayet iyi bilirler. Hele bir de Nur Suresini gözden geçirmişlerse…
Furkan’a sarılan, olaylara, iş ve işlemlere Kur’an ile bakanlar olayların analizini olması gerektiği vechiyle yapma kabiliyetine de sahip olurlar. Aksi taktirde, Kur’an’dan uzaklaşanlar günümüzde olduğu gibi; hakkı batıla, doğruyu yanlışa, münafıkları Müslümanlara, zalimi mazluma, adaleti zulme tebdil ederler. Ele aldıkları her olayda at izi ile it izini birbirine karıştırabilirler. Dikkat etmek, dikkatli davranmak gerek. O vakit gözler cennet yerine cehennemde açılmış olabilir.
İmtihan bunu gerektirir.
Yorumlar
Kalan Karakter: