İnsanoğlunun hedefleri ve ulaşmak istediği başarıları vardır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellik de budur. Hedeflerine ulaşmak, başarılarını taçlandırmak için bir hayat harcar. Ancak uzlaşmak istediği her hedef ve taçlandırmak istediği her başarı doğru, sahibine kazanç sağlayan birer unsur olmayabilir.
İnsanlık için gönderilen son din İslam’dır. İslami esasların temele alınmadığı her türlü değişim, dönüşüm ve gelişim o yüzden beyhudedir. Kişiyi hedefe ve başarıya ulaştırmaktan da acizdir. Ulaşılan hedefler ve elde edilen başarılar kısa sürelidir.
Her şeyden evvel hedefe ve başarıya ulaşmak için sağlam bir düşünceye sahip olmak gerekir. Çünkü davranışlar düşüncelerin eseridir. İnsanın sergilediği doğru, güzel ve naif davranışlar, ortaya koyduğu ender başarılar; sahip olduğu doğru düşüncelerin, inandığı inancın, bağlandığı ilahın, başvurduğu kitabın tezahürüdür. Yine insanın sergilediği kötü, yanlış ve bozuk davranışlar, ulaşamadığı hedefler de bozuk bir düşüncenin mutlak bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz.
Hedeflerine ulaşmak isteyen insanoğlu her şeyden önce düşüncelerine çeki düzen vermek zorundadır. Düşüncesi bozuk insanlardan doğru davranışlar, alkışlanacak başarılar zuhur etmez.
Düşünce imanın en bariz göstergesidir. İnsanların kalbinde iman olup olmadığını bilemeyiz. Ancak sahip olduğu düşünceler, savunduğu fikirler, taraf tuttuğu kişiler, ortaya koyduğu davranışlar vasıtasıyla iman sahibi olup olmadığı konusunda bir fikir edinebiliriz. Yüce Allah’ın emirlerine sarılmak, dinin istediği bir hayata sahip olmak, kitabın helallerine ve haramlarına riayet etmek, her konuda rehber olmak üzere gönderilen elçiyi örnek almak düşüncede var olan imanın göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Yine Allah’ın ortaya serdiği yasaklarını alenen çiğneyen, ibadet olarak emredilen davranışlara da rest çeken bir kişinin sergilediği davranışlar inançsızlığın, inanmamanın hatta inkâr etmenin en bariz göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.
İmanın en bariz tezahürü olan sağlam düşünce Kur’an ve sünnet ile mümkündür. Başka bir yol, başka bir unsur bunu sağlayamaz. Kur’an ve sünneti okumadan, anlamadan ve yaşamadan düşüncenin dini anlamda şekillenmesini beklemek abesle iştigaldir. O halde doğru ve yerinde bir düşüncenin şekillenmesi için evvela Kur’an ve sünnet ile hemhal olmak lazımdır.
Eğer insanoğlu, davranışlarını ve düşünce argümanlarını Kur'an ve Sünnet ile şekillendirmeye çalışmıyorsa, böyle bir gayeye sahip değilse genel itibariyle içinde yaşadığı toplumun bir ortalaması olacağını söyleyebiliriz. Dışarıdan verilen fikirleri davranışa dönüştürmek üzere içselleştirecektir. Çünkü her birey toplumun standartlarına uygun bir şekilde eğitim vasıtasıyla yetişmekte, şekillenmekte, gelişmekte ve kendisine uygun bir hedef ortaya koymaktadır.
Genelde dünyada, özelde Türkiye’de yaşayan insanlar dini emir ve yasaklara göre şekillenen Müslüman bir toplum olduğunu söylemek çok zordur. Özelde Türkiye toplumu dinin karışmadığı ve dini argümanlara göre şekillenmediği laik bir toplum olduğu hepimizin malumudur. O yüzden toplumların sevk ve idare edilme biçimleri; ortaya koydukları kural, kaide ve nizamları bireyin sevk ve idare edilme biçimlerinden farklı bir şey değildir.
Toplumları sevk ve idare eden kurallar (laiklik ilkesi gereği) dini referanslara dayandırılmadığı müddetçe ne dünya toplumlarında ne de toplumu temsil eden bireylerde dini argümanlar aramak beyhude bir durum olacaktır. Aksini istemek ve arzulamak buzağının altında öküz aramaya çalışmak gibi bir durum olduğunu söyleyebiliriz.
Küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın öbür ucunda meydana gelen bir hadise anında dünyanın diğer ucunda neşvünema bulabiliyor. Doğru ve yanlış, ilahi veya beşeri, faydalı veya zararlı olduğuna dikkat etmeden insanlar tarafından dört elle sarılarak anında davranışa dönüştürülebiliyor.
Böylesi bir ortamda dinden uzaklaşma her geçen gün biraz daha arzulanan bir durum oluyor. Dinden uzaklaşma ve sekülerleşme oranına göre de hayat çirkefleşiyor ve yaşanmaz bir hal alıyor. Dinden ve imandan uzaklaşan insan aynı zamanda insanlıktan da istifa ettiğine şahit oluyoruz her gün. Gazze bunun en bariz göstergesidir.
Şimdi dile getireceğim ayet çok enteresan. İsyanda ve delalette sınır tanımayan insan, Yüce Allah’ın adının anılmasına bile tahammül etmeyecek derekeye yuvarlanıyor: “Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah’tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler." (Zümer/45) Allah’ın emirlerinin ve yasaklarının yaşanmasından ziyade dile getirilmesine dahi tahammül göstermeyenlere de rastlamak mümkün. Bir de Yüce Allah’ın emrettiği kuralların yani şeriatın uygulandığı, halifeliğin ilan edildiği bir beldeyi düşünün. Öfkelerinden çatlayacak ve patlayacak insanların az olmadığına kâni olacaksınız.
Vay vay vay. Bu tip zavallılar kendi ilahlarının anılmasını emir ve yasaklarının uygulanmasını istiyorlar, yoksa sıkıntıya gark olacaklar, içleri daralıyor ve dayanamıyorlar. Yüce Allah’ın tek olarak anılmasına tahammül edemeyen insanlar kendi ilahlarının anılmasına seviniyor ve Müslümanlara yaşam hakkı tanımamak üzere seferber oluyorlar.
Aman Allah’ım!
Aman Allah’ım!
Aman Allah’ım!
Bir insan bu kadar mı dinden uzaklaşabilir? Bir insan bu kadar mı kendisini yaratan ve rızıklandıran Rabbine asi olabilir? Bir insan bu kadar mı Yüce Allah’ın hükümlerine, kural ve kaidelerine sırt dönebilir? Bir insan şeytanın rolünü birebir aynısını sergilemek üzere bu kadar mı ustalaşabilir?
Her ne zaman insanoğlu, modern yaşama yönelik arzu ve hevesi arttığı oranda şeytan “bana iş kalmadı” diyerek tüm görev ve sorumluluklarından istifa etmeye başlar. Ancak koltuğunu boş bırakarak bir kenara çekilmez. İnsanlardan kendisine benzeyen veya kendisini adım adım takip edenlerden kimisini vekil tayin ederek koltuğuna oturtur, her türlü yetki ile de yetkilendirir.
Şeytan akıllı bir varlıktır. Akıllı olduğu için şimdiye kadar hiçbir insana hiçbir zaman açıktan açığa gelmiş değildir. Şayet kimliğini ibraz ederek açıktan açığa gelmiş olsaydı başta Netanyahu ve Trump gibi yeryüzünün en azılı kâfirlerden bile okkalı tekmeler yerdi. Her gün ağzı dağıtılırdı, gözleri köreltilirdi hatta vücudu dahi paramparça edilir, belki de kızartılmış şişler ile dağlanırdı. O yüzden; “Ben Şeytanım! Seni Allah’a asi kılmaya, kendimle yoldaş etmeye, kandırmaya, yoldan çıkarmaya, kendime vekil tayin etmeye, sana haramları aleni bir şekilde işletmeye geldim.” demez.
Şeytanın koltuğuna kurulan ve arzularını ilahlaştırarak peşinden seğirten insanlar içinde yoğuruldukları beşeri ve şeytani sistemin dışında başka bir sistemin de olabileceğini düşünemez hale gelirler. Hatta buna modernite diye de adlandırabiliriz. Hâlbuki bunun en bariz ismi şeytana ve avanelerine kölelikten başka bir isim olmamalıydı. Belki de şeytanın kurguladığı tuzaklarından bir tuzaktır bu.
O halde ahireti yani ölümden sonraki hesabı, kitabı, ahvalı, cenneti ve cehennemi hesaba katmayan her hesap nakıstır. Böylesi bir hesap içinde kocaman bir hayatı heba eden insanlar da ne yazık ki az değillerdir.
Şeytan ya bir putun arkasına sığınmıştır ya bir arkadaşın ayağına yatmıştır ya ırkçılığın zirvesine çıkmıştır ya da döner bir koltuğa kurularak muhatabının etrafında fır dönmeye başlamıştır.
Son olarak şunu söyleyebilirim: Yüce Allah’a meydan okumakla, karşı çıkmakla, O’nun kanun, nizam, kural ve kaidelerini, helal ve haramlarını tanımamakla bir yere varılmaz demek doğru değildir. Çünkü böylesi Şeytanlaşarak asi olan kişiler cehennemden başka bir yere varamazlar.
İnsanların Hedefleri Ve Başarıları
İnsanoğlunun hedefleri ve ulaşmak istediği başarıları vardır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellik de budur...
Yayınlanma :
25.04.2025 11:28
Güncelleme
: 25.04.2025 11:28


Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: