Müslümanlar olarak büyük sorunlarımız var. Kafamıza tıkıştırılan bazı bağlantılardan kurtulmadıkça dinimizi olması gerektiği vechiyle anlayamayız ve yaşayamayız. Mesela dini emirleri bazı konulara karıştırmayan laiklikten, mesela bir ırkın, bir dilin, bir soy ve sopun üstünlüğünü dile getiren milliyetçilikten, mesela kadın veya erkek üstünlüğünü savunan cinsiyetten nemalanan fikirlerden kurtulmadıkça kavrayamayız ilahi emirleri.
İnsanlık olarak unutmamamız lazım ki kişinin tercihte bulunmadığı, katkı sunmadığı konularda sorumluluğu yoktur. Sahip olduğumuz cinsiyetimizden, doğduğumuz bölgemizden, konuştuğumuz dilden, sahip olduğumuz ırktan ve vücudumuzu saran ten renginden sorumlu değiliz. Ve yine istediği kadar iyi olsunlar yada istediği kadar kötü olsunlar sahip olduğumuz bir geçmişten (Sülaleden) de sorumlu değiliz. Sorumluluk tercihlerdedir. Her bir tercih ya takvadır ya da mücrimliktir. Allah’ın farklı farklı yarattığı kimi unsurları Şeytan ve Yahudiler gibi üstünlük aracı olarak görmek hesaba ve cezaya tabidir. Saplandıkları bataklıktan kurtulamayanlar cennete doğru bir arpa boyu yol alamazlar.
Evet! Müslümanız. Bu konuda hiç şüphe yok. Ancak savunduklarımızın İslami olup olmadığında büyük sorunlarımız, büyük sıkıntılarımız, büyük gitgellerimiz var. Sırat-ı Müstakimde yürüyebilmek adına Müslümanlar olarak evvela Kur’an’ı anlama, yorumlama ve günümüze aktarma sorununu çözmemiz lazım. Sahip olduğumuz dinimiz evrensel bir dindir. Zamana ve mekana bağlı değildir. Şayet Aziz olan bu din, zamana bağlı olmuş olsaydı asr-ı saadetten bu güne gelemezdi. Ve yine bu mübarek din bölgeye yani mekana bağlı olmuş olsaydı Arap yarımadasından dışarıya kafasını çıkaramazdı.
Hiçbir insanın, hiçbir ırkın, hiçbir topluluğun tekelinde değildir Yüce Dinimiz. Kim hizmet ederse ahirette ecrini alır. Bu hizmetin karşılığı başka insanlara tahakküm etmek değildir. Kim de din-i mübine ihanet ederse bağlamından koparırsa cezaya mustehak olacağı gibi hem dünyada hem de ahirette rezilurusva olacaktır. İnsanların dile getirdikleri kimi ayetleri kendi konumunu güçlendirmek, geçmişiyle bağ kurmak, sülalesine paye çıkarmak suretiyle üstünlük taslamak veya bir ırkı şakşaklamak için kullanmak Kur’an’ı anlaşılmadığının en büyük göstergesidir. Bu konuda bir üstünlük söz konusu olmuş olsaydı Arapların üstünlüğüne kimseler ulaşamazdı.
Zaman zaman dile getiriyorum, bu vesileyle bir kez daha dile getirmek istiyorum. Bir ayeti cımbızlayarak bağlamından (siyak ve sibakından) koparmak büyük bir cinayettir. Her ayeti bir önceki ve bir sonraki ayetlerle irtibatlandırmak, içinde yer aldığı sureyi kavramak önemlidir. Daha sonra da her ayeti Kur’an’ın bütüncül şemsiyesi altında olmak şartıyla ele almak olmazsa olmazımızdır. Böyle yapmadığımız müddetçe hemen her ayeti ya eksik anlarız ya da yanlış.
İkinci sorunumuz da şudur; sahip olduğumuz ırk, konuştuğumuz dil, doğduğumuz mekan, istemsizce verilen her türlü unsurdan kendimizi soyutlamadan da anlayamayız Kur’an’ı. Bir Kürt, Kürt olarak düşündüğü müddetçe Kur’an’ı anlayamaz. Bir Türk de Türklükten yakasını kurtarmadığı müddetçe anlayamaz. Bir kadın veya bir erkek de cinsiyetinden kendisini soyutlamadan da net ve olması gerektiği gibi anlayamaz. Önce Kürt'üm sonra Müslümanım diyen bir insanın garabeti ile önce Türk'üm sonra Müslümanım diyen bir insanın garabeti arasında zerre kadar bir fark yoktur. İkisi de din-i mübini ya yanlış anlamıştır ya da eksik... Önce kadınım sonra Müslümanım diyen ile önce erkeğim sonra Müslümanım diyen bir bataklıktan hak ve hukuk zuhur etmeyecektir. Her insan ayetler karşısında kendisini evvela bir bir insan, bir Müslüman olarak görecek ve bütüncül olarak kitabın tamamını ele alacak. Aksi taktirde feministlerin düştüğü bataklıkta debelenen kadınlar gibi erkeklerin üstünlüğünü savunan erkek hegemonyasından çıkamaz.
Bir ırkın üstünlüğünü savunmak ırkçılıktır. Irkçılığın daniskasını yapan biraz önce değindiğimiz gibi Yahudiler ve ezeli düşmanımız Şeytandır. Her iki varlık, sahip oldukları kimi unsurları üstünlük aracı olarak görmeye başladılar. Sapıtma ve yoldan çıkma da tam bu noktada zuhur etti. Bu sapıtmalarının neticesinde Allah’ın lanetine uğradılar. Yahudilerin Yahudileşme sürecine ve Şeytan’ın azgınlaşma serüvenine Kur’an perspektifinden bakmadıkça ırkçılık, milliyetçilik, kavmiyetçilik ve asabiyetçilik gibi şen’iyetler anlaşılmaz.
Hz Nuh (a.s)’un helak olan kavminin ırkını, dilini ve tenini bilmiyoruz, helak olduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz Salih (a.s)’in helak olan kavminin ırkını, dilini, tenini bilmiyoruz, helak olduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz Lut (a.s)’un helak olan kavminin ırkını, dilini ve tenini bilmiyoruz, helak olduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz Hud (a.s)’un helak olan kavminin ırkını, dilini ve tenini bilmiyoruz, helak olduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz Şuayb (a.s)’ın helak olan kavminin ırkını, dilini ve tenini bilmiyoruz, helak olduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz Yunus (a.s)’un iman ederek son anda helak olmaktan kurtulan kavminin ırkını, dilini ve tenini bilmiyoruz, kurulduktan sonra bilmeye gerek de yok.
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın ümmeti kurtulduktan sonra kim olmuş, kimlerden oluşmuş, hangi sülaleden meydana gelmiş, nerede yaşamış, hangi dili konuşmuş, hangi ten rengine sahip olmuş olmalarının ne önemi var?
İnsan öldükten sonra ne Türklük kalır ne de Kürtlük.
Ahirette verilecek tek hesap var o da Müslümanlık.
İslam’ın ırkçılık karşısındaki en önemli ve tutarlı mücadelesi Ümmet bilincidir. Ümmet bilincini yitiren bireyler ırkçılık çukurundan, milliyetçilik belasından çıkamazlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: