Bir işi ortak bir kararla ve el birliğiyle yapmak üzere bilgi alış verişinde bulunmak üzere yapılan toplantılara istişare denir. Bu kavram İslam’a ait bir kavramdır. Çerçevesini de içeriğini de ancak İslam doldurur. Bu konu, Müslümanlar için son derece önemli ve titizlik gösterilmesi gereken bir mevzudur aynı zamanda.
Devlet yönetimlerinde en üst makamdan başlamak üzere insanları ilgilendiren her konuda ve her düzeyde yapılması gereken bir durumdur. Şahısları ve aileleri de ilgilendiren konularda istişareler yapılabilir, yapılmalıdır. Devlet yönetimi dediğimizde de İslami bir yönetimi kast ettiğimizi antiparentez belirtmek istiyoruz.
İstişare; Müslümanlar için dini bir vecibedir. Çünkü Yüce Allah ayeti kerimede bu konuyu şöyle dile getirmektedir. “Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.” (Şura/38) Müslümanların bu ayet ile kendi aralarında yapmaları gereken iş ve işlemlerin nasıl yürütüleceğine vurgu yapmaktadır.
Dikkat ederseniz kitabımızda var olan tüm ayetler Müslümanlara yöneliktir. Her ayeti uygularken Allah’ın vaat ettiği sevabı alabilmek için evvela iman etmek gerektiği de sarihtir. Kafirler için sevabın yazılmaması imanlarının olmayışından kaynaklanmaktadır. Bir kişide evvela iman olmalı ki işlediği ameller de değer kazanabilsin.
Her dinin kendisine ait kavramları olduğu gibi İslam dininin de kendisine ait kavramları vardır. İstişare kavramı da İslam’a ait, sınırları ve çerçevesi belirlenmiş, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabı tarafında bizzat uygulayarak “Üsve-i hasene” olmuş bir mevzudur. Bu kavramın içeriğini, manasını ve çerçevesini ancak İslam dininden öğrenebiliriz.
Başka bir dine, başka bir mecraya çekmek doğru bir sonuca götürmeyebilir bizi. Hatta kavramların yer değiştirmesi çoğu zaman mana kaymasına da neden olmaktadır.
Kötü bir işin isminin değiştirilmesi o kötü işi iyi yapmaz.
Evvela Şura’nın yani istişarenin Allah’ın emrettiği bir istişare olması için yukarıda dile getirdiğimiz ayeti kerimeyi doğru anlamak kaçınılmazdır. Ne diyordu ayette? Rablerinin çağrısına uyan, namazı özenle kılan ve zekatı veren kişilerin yapması gereken bir işten bahsetmektedir. İnsanların kendi aralarında yapmış oldukları danışma toplantılarını istişare olarak algılayamayız. İştişare kavramıyla İslami bir amaç arzulanmalı ve İslami bir sonuç zuhur etmelidir. İslam ile yakından ve uzaktan ilgi ve alakası olmayan kişilerin ve kurumların yaptıkları toplantılara istişare toplantıları olarak değerlendirmemiz mümkün değildir.
Hatta Bedir savaşının sonunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sahabelerle yaptığı istişareler neticesinde ele geçirdikleri esirler konusunda bilgi alış verişinde bulunmuştur. Nihayet esirlerin, ortak bir kararla fidye karşılığı salıverilmeleri kararı alınmıştır. Ancak Yüce Allah bu kararı yani yapılan istişareyi beğenmediğini şöyle dile getirmektedir; “Yeryüzünde ağır basıncaya -düşmanı tamamen mağlup edinceye- kadar hiçbir peygambere esirler alması yakışmaz. Siz geçici dünya malını arzuluyorsunuz, halbuki Allah -sizin için- ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Allah tarafından önceden belirlenmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan ve merhamet edendir.” (Enfal/67-69) Demek ki sonu İslami olmayan hiçbir toplantıya istişare diyemeyiz.
İstişareye konu olabilecek mevzular olduğu gibi istişareye kapalı konular da vardır İslam’da. Mesela Allah’ın haram kıldığı, yasakladığı, ortadan kalkmasını istediği bir mesele istişare konusu yapılamaz. Aynı şekilde Allah tarafından farz kılınan, herkesin uyması ve yapması gereken bir konuda da istişare yapılamaz. Böylesi konularda yapılacak bilgi alışverişine de istişare denilemez.
Ancak farzları kısa bir sürede ve daha ucuz, daha güzel yoldan yerine getirmek için istişare yapılabilir, yapılmalıdır. Yapılması bir emirdir aynı zamanda. Yine haramlara en güzel şekliyle engel olmak, set ve bentler oluşturmak veya haramlara giden tüm yolları en keskin şekliyle kapatmak için de istişareler yapılabilir/yapılmalıdır.
Konunun daha iyi anlaşılması adına en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Yani en uç noktadan bir örnek vermek suretiyle her meselenin istişareye konu olamayacağını dile getirmek istiyorum;
Üç yüz, dört yüz, beş yüz veya altı yüz kişi bir mekanda bir araya gelerek (bir konu hakkında konuşsalar, bu konu Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı, yapmayın dediği bir konu olsa) istişarelerde bulunsalar, biz bu işe “istişare” demeyiz/diyemeyiz. Mesela “zina suç olsun mu olmasın mı? Allah’ın zina işleyenlere uygulamasını istediği cezanın dışında nasıl bir ceza verelim? İnsanlardan toplayacağımız faiz miktarını veya yüzdesini neye göre belirleyelim? Vergisini almak koşuluyla kumar oynatalım mı, oynatmayalım mı? Kumar yerlerinin ruhsatlandırma şartları nasıl olmalı? Ruhsatlandırdığımız fabrikaların dışında içki imal edilsin mi edilmesin mi? İçki satışını hangi saatler arasında, hangi iş yerlerinde serbest bırakalım? Cinayet işleyene, hırsızlık yapana, yol kesene ne ceza verelim?” diye bir istişare toplantısı yapılamaz. Çünkü gündeme alınan konu Allah’ın yasakladığı, haram kıldığı, kuralını ortaya koyduğu bir konudur. Bu gibi konuların alternatifi söylenemez ve istenemez.
Ha, bir de istişare dini iyi bilen, takva sahibi, alanında uzman Müslümanlar ile yapılır...
Öyle her insan ile kafasına esen konularda istişareler yapılmaz. Allah’ın yasakladığı bir konuda yapılacak bilgi alışverişlerinde ortaya yepyeni bir kural ortaya çıkartmak ise ilahlaşmak manasına gelir. Bu gibi toplantılar vasıtasıyla Allah’ın yasakladığı herhangi bir konuda yeni kural ve kaide ihdas etmek, İslam’ın kural ve kaidelerini istemiyorum manasına yorumlanmalıdır. Bu durum kendi kurallarımı kendim ihdas edeceğim, yeniden yeni kurallar çıkaracağım demek ilahlaşmaktır, farklı bir ifadeyle yeni bir din ortaya koymaktır. Bu konuyu; “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” (Naziat/24) diyen Firavun’un sözlerini iyi anlamaktan, doğru yorumlamaktan geçmektedir.
Yapılan her toplantıyı istişare olarak değerlendiremeyeceğimizi şu ayetten de rahatlıkla öğrenebiliriz; “Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen (sihirbazları cezalandıracaksın da) Musa’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilahlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” Firavun, “Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz?” dedi.” (Araf/127) Şimdi Firavun’un başında bulunduğu devletin ileri gelen kişileriyle yaptığı bu toplantıya istişare adını verebilir miyiz?
Buna da siz cevap verin…
Yorumlar
Kalan Karakter: