Allah’a kavuşmayı dilerler, (Ankebut/5) Allah’a kavuşmayı dileyenlerle beraber olmaya gayret gösterirler, Allah’a kavuşmayı anlatan ortamlardan ayrılmazlar. Allah’a kavuşmayı isteyenlerle hemhal olmaya çalışırlar. Tüm iş ve işlemleri Allah’a kavuşmak üzere kurgularlar. Okudukları, yazdıkları, dile getirdikleri bu minvaldedir.
Allah’ın sevgisini muhabbet konusu edinirler. Muhabbetleri budur. Bu sevgiyi yüreklerinde sürekli alevlendirirler. “Muhabettüllahı” alevlendirmek için mücadele ederler. Var olan sevginin boyutunu ölçmeye çalışırlar. Allah’ı sevmenin ölçüsü emirlerine riayet, yasaklarından içtinap olduğunu iyi bilirler. Sevdiklerini bu minvalde değerlendirirler.
Mal ve mülk üzerinden bir değerlendirmeye kalkışmazlar. İnsanlara vermeleri gereken değeri, makam ve mevki ile belirlemezler.
Allah’ın bir emri söz konusu olduğunda gücü nispetinde yerine getirmeye çalışırlarken bir yasak sözkonusu olduğunda kesinlikle uzak dururlar.
Rızkın sadece ve sadece Allah’tan geldiğine, azlığının ve çokluğunun O’nun taktirinde olduğuna inanırlar. (Sebe/39) Bu minvalde bir hayat, bu minvalde bir iş tasarlarlar. Rızık endişesi taşımazlar yüreklerinde. Çocuklarını da rızık endişesi içinde büyütmezler. Çevresindekilere rızık endişesini aşılamazlar. İnsanların, kendileri için yazılmış olan rızka karışamayacağına, engel olamayacağına, çoğaltamayacğına olan inançları tam ve mükemmeldir.
Allah’ın en çok sevdiği ibadetin “Namaz” olduğunu aklından çıkarmazlar. Tüm iş ve işlemlerini namaz vakitlerine göre ayarlarlar. Namazla Allah’a yaklaşmanın yollarını ararlar. Kıyamda duranlarla aynı safı paylaşmaya, rüku edenlerle beraber rüku etmeye, secde edenlerle beraber secdeye kapanmaya gayret gösterirler. (Al-i İmran/43)
Kalbim temizdir diyenlere aldırmazlar ve aldanmazlar. Kalbi en temiz olan insanın Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğunu da unutmazlar. Kalbi en temiz insanın sabahlara kadar, hatta ayakları şişinceye kadar secde ettiğini iyi bilirler. (Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Münâfikûn, 79-81; Tirmizî, Salât, 187) Dünya serüveninin ibadet olduğunu haykırırlar. (Zariyat/56)
Az çok demeden sadaka vermeye çalışırlar. Verdiklerini yüze vurmak suretiyle iptal ettirmezlar. (Bakara/162) Kazandıklarının bir kısmını dünyada harcarlar, diğer bir kısmını da ahiret için ayırırlar. Sadaka vermekle fakirleşeceklerine asla inanmazlar. Bereketin sayı çokluğuyla ilgili olmadığını bilirler.
Allah’ın emirlerine göre yaşamaya çalışan insanların sözlerine kulak verirler. Allah’ı dinlemeyenlerin diğer insanları da dinlemeyeceklerini unutmazlar. En sadık insanın Allah’ın emirlerine riayet eden insanlar olduğunu bilir ve bu minvalde davranırlar.
Allah’ın ayetlerini okuyanların kitaplarını okumaya çalışırlar. Okuduklarıyla imtihan olduklarını bilirler. Okudukları her kelime ile Allah’a isyan edip etmediklerini de kontrol ederler.
Allah’ı ve emirlerini sorgulamaya kalkışmazlar. Böyle bir yükün altından kalkamayacaklarını gayet iyi bilirler. “Dini vecibeleri sorgulayın” diyen insanları didik didik sorgularlar; amaçlarına, art niyetlerine ve ulaşmak istedikleri hedeflere odaklanırlar. Tüm iş ve işlemlerini, sorgulamak dahil, ayetler ışığında yaparlar.
Allah’ın dinini dert edinenleri kendilerine dert edinirler. Hal ve hatırını sorarlar. Ellerinden geldiği oranda yardımcı olmaya çalışırlar. Edindikleri dertlerin neredeyse tamamı dünyadan çok ahirete yönelik olmasına da dikkat ederler. Dünya dertlerinin geçici olduğunu bilirler ve öyle inanırlar. Her derdin son bulacağı bir noktanın olduğunu, bu noktanın da mezar olduğuna kanidirler.
Ölümü unutmazlar! (Tirmizî, Zühd, 4) Her an ölecek gibi bir hazırlığın içindedirler. Yaşamın; geri dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunun farkındadırlar. Ömür hazinesinin, atan saniyelerle kaybedilen bir hazine olduğunun farkındadırlar.
Cenneti, cehennemi, hesabı, kitabı bir an olsun akıllarından çıkarmazlar. Küpe gibi taşırlar yanlarında. Bir iyilik yaptıkları zaman cennetin kokusunu, bir kötülüğe düştükleri zaman da cehennemin hararetini yakından hissederler. Yaptıkları her işi; kimsenin kimseye yardım edemeyeceği bir güne göre tasarlarlar. (Bakara/123)
Cennetten ümitlerini kesmezler, cehennemden tamamıyla azade olduklarına da inanmazlar. “Beynel havf ve reca” düsturuna yapışırlar.
Yorumlar
Kalan Karakter: