Yüce İslam dini biz Müslümanlardan evvela imanı sağlamlaştırmayı ve mükemmelleştirmeyi ister. Eksiği, gediği veya fazlalığı olan bir iman geçerli değildir. İman ne eksiklik ister ne da fazlalık. Tam kıvamında olmalı. Allah’ın istediği, Peygamberin tarif ettiği gibi…
Kur’an’a göre bir inanç; Allah’ın istemediği unsurları tart etmekle başlar. Yani önce temizlik şart. Her türlü şirk, küfür ve nifaktan temizlenen iman geçerlidir. İman temizlendikten ve istendiği gibi gerçekleştikten sonra Allah indinde ibadetler, ibadet olarak değer kazanır.
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide/90) ayeti kurtuluşa ermenin yolunu göstermektedir. Bu unsurlardan herhangi biri veya tamamı kurtuluşa giden yolda en büyük engeldir. İmanı kirleten ana unsurlardır. Çünkü imanında kirlilik ve bozukluk olan ya da eksik inanan veya kendince bir inanç geliştiren, çevresindeki iş ve işlemlerden esinlenerek ilavelerde bulunan insanların imanında sorun vardır. Böyle bir iman da geçersizdir. Çünkü İslam’da sorun kabul edilmeyen yegane unsur, imandır. İmanı sorunlu olan, eksiklik veya fazlalık barındıran insanın imanı da ibadetleri de geçersizdir, yok hükümündedir.
Nasıl ki; oruç tutan bir kişi keyfine uygun her türlü davranışı sergileyemiyorsa, iman eden bir insan da keyfine göre şunu kabul ediyorum, şu güzel, şu çirkin, şunu da ret ediyorum diyemez. Peki böyle bir sözü dillendirse veya istenmeyen, yasaklanan bir fiili sergilese ne olur? İşte o zaman orucun bozulduğu gibi iman da bozulur, yok olur. İnsan istediği kadar ben Müslüman desin, kafir olur. Nasıl ki; orucu bozulan bir insanın gün boyu aç kalması, susaması, lehinde sevapların birikmesine sebebiyet vermiyorsa inandığı halde inancına halel getiren ortamlardan ve unsurlardan hoşlanıyorsa o iman da geçerli olmayacaktır.
Namaz kılan bir kişi namaz esnasında ağzına gelen her çeşit sözü söyleyemez, keyfince mırıldanamaz, konuşamaz, bazı fiilleri istese de istemese de sergileyemez. Zira bazı söz ve fiiller namazı bozar, iptal eder. İfsat fiillerinin sergilendiği, kuralsızlığın hakim olduğu veya abdestsiz kılınan bir namaz geçerli değildir. Kişi istediği kadar huşu içinde eğilip kalksın, dakikalarca rüku yapsın, saatlerce secdeye kapansın, göz yaşlarıyla seccadeyi ıslatsın ya da bir rekatta Kur’an-ı Kerimi baştan sona kadar okusun, beyhude. Zaman tüketmekten ya da jimnastik hareketlerde bulunmaktan başka bir iş yapmış olmaz. Çünkü namaz kuralları olan ve bazı şekiller dahilinde icra edilmesi gereken bir ibadettir. Bu kurallar ve şekiller de keyfe göre düzenlenemez.
Peki namazın kuralları var da imanın kuralları, cennete girmenin şartları yok mu?
Evlenen bir insan eşiyle bir akit kurmuş oluyor. Bu akit zaman ve mekanla da sınırlı değildir. Bir ömür boyu sürmesi gereken bir sözleşmedir. Bu bağlamda nikahlı bir insanın nikahına halel getirecek bir sözü telaffuz etmesi, dilediği eylemi sergilemesi mümkün değildir. Her ibadeti izale eden kurallar olduğu gibi nikahı batıl kılan, ortadan kaldıran, boşanmaya sebebiyet veren kurallar da vardır. Bu vesileyle kişi, nikah akdini yok sayarak keyfine uygun konuşamaz, davranamaz.
Peki bir insan nikah akdiyle uyuşmayan kimi sözler söylese, kimi fiiller sergilese ne olur?
El cevap: Kişi boşanmış olur. Boşanan bir insanın da boşadığı eşiyle bir arada bulunması, nikahlıymış gibi davranması günaha sebebiyet verir. Dolayısıyla kişi; “Bir kere şahitlerin huzurunda nikah kıydım, bu nikah kıyamete kadar devam eder, hiçbir söz ve eylem bu akdi ortadan kaldıramaz.” diye bir başıboşluğu savunamaz. Madem ki nikah, nikah olmaktan çıkabiliyorsa; neden iman, iman olmaktan çıkmasın ki?
Allah’ın biz Mü’minlerden yerine getirmemizi istediği ibadetler, istenmeyen bazı davranışlarla iptal oluyor da Allah’ın bizlerden istediği iman, bazı hal ve hareketler sonucunda geçersiz olmaz mı? Ya da bazı söz ve fiiller insanı dinden çıkarmaz mı? Bazı söz ve fiiller insanı ebedi bir cehenneme sevk ve idare etmez mi?
Evet! İbadetlerde var olan bozulma ve yok olma durumu iman için de geçerlidir. İman da bozulur ve ortadan kalkar. İnandım diyen her Müslümanın "Elfaz-ı Küfrü" ve "Efal-i Küfrü" mucip kılan durumları bilmesi ve bu unsurlardan kaçınması Mü’min veya Kafir olmak açısından bir zorunluluktur. Çünkü Yüce Allah: “İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am/82) buyurmaktadır.
İmana, küfrü mucip kılan hiçbir unsur karıştırılamayacağı gibi eksiltme veya çıkarımlarda da bulunulamaz. Bu konuda ben yaptım oldu hesabı yok… Ceremesini çekmek şartıyla isteyen istediğini yapabilir tabi…
Bu böyle biline…
Müslümanım diyen insanların her çeşit putu put olmaktan çıkarması, şirk ortamlarını yumuşatması, küfür olarak bilinen fiileri sergilemesi, sözleri telaffuz etmesi ve bu minvalde bir yaşam sürdürmesi veya bir düşünce inşa etmesi düşünülemez. Sosyal hayatı düzenleyen, düşünce yapısına müdahale eden, iş ve işlemlere yön veren şeyler ya ilahidir ya da şeytani… Yaşam alanlarına Allah’ın emir ve yasakları karıştırılmıyorsa orada imandan söz etmek mümkün değildir. Lat, Menat ve Uzza adlı putların cahiliye döneminde kaldığını söylemek abesle iştigaldir. Aynı işleve sahip putların isimlerinin değiştirilmesiyle put olmaları ortadan kalkmış olmaz. İslam’a göre; “Benim putum put değil ki” yaklaşımı söz konusu olabilir mi?
Şirki mucip kılan söz ve fiilleri şirk olarak görmeyen ve bunlardan içtinap etmeyen bir insanın imanı geçerli değildir. İstediği kadar iman ettiğini söylesin, istediği kadar bazı dini vecibeleri yerine getirdiğini cümle aleme ilan etsin evvela iman etmeli ve imanını sağlam temellere oturtmalıdır. Unutulmamalıdır ki hayatını şirk cenderesinde şekillendiren ve sürdüren bir insanın kıldığı namaz, tuttuğu oruç, aldığı abdest, kıydığı nikah ibadet olmaktan fersah fersah uzaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: