Duruşumuz belli, bakışımız belli, söyleceklerimizin çerçevesini çizen ilkelerimiz de bellidir. Çevremizde cereyan eden olayları değerlendirme yöntemimiz de belli kurallara bağlıdır. Kimsenin aklıyla hareket etmeyeceğimiz gibi bu konuda kimseye papuc da bırakmayız.
İlkeli insanlar ilkelerle hareket ederler. İlkeli insan yerine, zamana ve duruma göre ilkeler geliştirmez.
Herhangi bir konuyu dile getirirken kimsenin etkisinde kalmayız, birilerine göre karar da vermeyiz. Sevgimize ve nefretimize şekil ve ruh veren kurallara ve ilkelere sıkı sıkıya bağlıyız. Bu kural ve ilkeler kendiliğinden oluşmuş ilkeler değildir.
Sûni gölgelere sığınan ve başıboş bırakılmış insanlardan beriyiz.
Yüce Allah, insanlara Kur'an-ı Kerime uygun düşünce geliştirdikleri, davranış sergiledikleri, söz söyledikleri, iş ve işlemlerini yürüttükleri oranda değer verir. İnsanoğlu değerini ölçmek, kapladığı yeri öğrenmek istiyorsa Kur’an aynasından kendisine bakmasında büyük faydalar vardır.
O halde kiminle, niçin sevindiğimiz, kiminle niçin üzüldüğümüz son derece önemlidir. Bizi biz yapan asıl ruh budur. Hristiyanlarla, Yahudilerle, Mecusilerle, Putperestlerle beraber mi özlüyor, beraber mi ağlıyoruz? Yoksa Müslümanlarla beraber gülüyor, beraber eğleniyor, beraber seviniyor muyuz?
Unutmayın! Güneş, eşit mesafede doğarak aynı imkanı tanır insanlara. Ama kimi insan için ömrünün ilk günü olurken, kimi insan için de ömrünün son günü olabilir. O halde Kur’an kimi insanın imanını arttırırken kimi insanın küfrünü…
Muasır medeniyetler seviyesine çıkacağız, tek dişi kalmış canavarlara özeneceğiz, dinden çıkmış insanlara benzeyeceğiz diye batıdan esen batıl rüzgarlara kendilerini o kadar kaptırdılar ki, o kadar kaptırdılar ki ayakları yerden kesildi insanların. Uzay boşluğunda tepetaklak olurken paraşütü açılmayan insanların korkudan savurdukları salvolara benziyor ileri sürdükleri sözler…
Biz, biz olmaktan çıktık bu serüvende, kendimizden başka herkese özendik ve herkese bezendik. Ama nedense dinimize, nebimize, geçmişimize, örf ve ananelerimize hiç benzemedik.
Oyalanıp duruyor insanoğlu dünyaya ait boş işlerle. Top gibi evirip çeviriyor içi boş görüntüsü hoş bir hayatı. Nerede duracağını kestiremeden son sürat koşuyor peşinden. Sergilenen hırs ve tamah sadece bir parça ekmeğe ulaşmak için. Karın doyurmaktan öte herhangi bir derde sahip değil.
Bu asrın getirdiği hastalıklarla boğuşan insan nefes nefese kalıyor çoğu zaman. Açlığa, susuzluğa, uykusuzluğa, yorgunluğa aldırmıyor. Helal ve haram kavramlarını literatürden diskalifiye edeli hayli zaman olmuş. Hesap, kitap ve mizan umurunda değil insanoğlunun. Hemen her zaman gözükara davranıyor. Perde gerilmiş kimi gözler gerçeği görmüyor. Iskalıyor hakikati. Söylenen nasihatlere karşı kulaklara tıpalar tıkanmış vaziyette. Sesin akışkanlığı sıfır.
Kalp; hak ve hakikatten, bilgi ve ilimden bihaber bataklığın dibine çeken timsahın ağzındaki hayvanın çırpınışlarından farksız debelenip duruyor yerinde. Göğüs kafesi, yer yüzünde kaydedilen en büyük depremin şiddetiyle sarsılıyor şimdilerde. Nedense arş-ı alayı titreten feryad-u figanı kimseler duymuyor. Belki de kimselere duyuramıyor sesini insanoğlu. Dil depreşiyor yerinde. Ancak hiçbir şey olmamış gibi sarhoşlara özeniyor, bezeniyor ve yalpalıyor olması, olacak gibi değil. Cadde ve sokaklarda sabah ve akşam sarhoş vaziyette dolaşmasını anlamak ne mümkün. Ayık olduğuna dair ettiği yeminler, ileri sürdüğü deliller, attığı naralar ortalığı kavuruyor.
Konuşuyor olduğumuza göre henüz kıyamet kopmuş değil. Ancak şimdiden kıyameti kopmuş gibi yaşıyor kimi insan: “Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac/2)
Ortalıkta dolaşan bir adam var. Kim olduğunun, nereden geldiğinin, adının Ahmet veya Mehmet olmasının ne önemi var?
Bir tek derdi var adamın. O da ya din ya da dindarlar. Dönüp dolaşırken hep veryansın ediyor dine, dindara. Huy edinmiş bunu.
Yahu arkadaş, pardon arkataş! Bir taş da Yahudilere at, bir taş da Hristiyanlara at. Bir taş Müşriklere at, bir taş da kafirlere at. Rahatlamadıysan, hıncını alamadıysan, hala kendine gelemediysen bir taş da Münafıklara at, yetmedi bir taş da Putperestlere at.
Hangi tarafta olduğunu, kimlerden yana tavır takındığını bizler de bilelim. Ancak unutma ki Yüce Allah her şeyi ama her şeyi en ince noktasına kadar biliyor.
Müslüman görüntü altında tüm mermileri Müslümanlara sıkman hiç doğru değil. Bu tür iş ve işlemleri bizim dinimize göre ancak münafık olanlar yapar.
Münafıklar vakti zamanında inandıklarını dile getirdikleri Peygamberlerini bile eleştirmişlerdi.
Yorumlar
Kalan Karakter: