“Sürü” kavramı insanlara ait bir kavram olmadığını da belirtmeden geçmek hakkaniyete uygun olmazdı. “Sürü psikolojisi” denilince ilk etapta hayvanlar özellikle de koyunlar akla gelir. Bu tabirin insanlar için kullanılıyor olması birbirine benzer davranışları, gözü kapalı, aklı devreden çıkarmak suretiyle sergiliyor olmalarından kaynaklandığını söylememiz son derece yerinde olacaktır.
Çokça duymuşsunuzdur veya rastlamışsınızdır. Bir uçurumdan koyunun biri istemsizce ayağı kaysa veya düşüverse suya, yuvarlansa yardan aşağıya, yüzlerce metreden çakılıverse bir kayanın dibine hatta paramparça da olsa bu olaya şahit olan diğer koyunlar mevcut durumu görmek istemezler. Akılları olmadığı için üzerinde düşünemezler de. Birbirinden farklı başka başka zamanlarda meydana gelen birbirine benzer olayları kast etmiyorum bu söylediklerimle. Şayet farklı zamanlarda ve farklı mekanlarda meydana gelmiş birbirinden bağımsız olaylar olmuş olsa idi “sürü psikolojisi” tabirini kullanmak da şık olmazdı. Görmediği ve duymadığı olaylar arasında bağlantı kurmada, birbiriyle ilişkilendirmede sıkıntı yaşanabilir, olanı olduğu gibi taklit etme ve sürü psikolojisine sahip olmada da sorunlar ortaya çıkardı.
O yüzden düşerek paramparça olan bir koyunun başına gelen olay hakkında akıllarını çalıştıramazlar sürüde bulunan diğer koyunlar. Yaşanan olayın üzerinde düşünmek de istemezler. Böyle bir yeteneğe sahip de değiller. Sırası gelen hayvan, nereye gittiğini düşünmeden, tahmin etmeden uçurumdan atlayıverir düşen arkadaşının peşinden.
Evet, akıllarını kullanmazlar/kullanamazlar onlar. Böyle bir yetiden de mahrumdurlar. İsteseler de bunu başarabilecek yeteneğe sahip değildirler. Bu yönüyle doğruluğuna ve yanlışlığına bakmadan, üstünkörü bir şekilde, başkalarını takip ve taklit eden kişiler için; “Sürü psikolojisi” ya da “Atalar dinine mensup” tabirini kullanmakta bir beis yoktur.
“Sürü psikolojisi” akıllı ve en eşrefi mahluk olup güzel bir biçimde yaratılan (Tin/4) insanlar için kullanılabilecek bir tabir olduğunu söyleyemem. Böyle bir iddiam da yok zaten. Geriye dönüp baktığımız vakit gönderilmiş tüm Elçiler, insanları sürü olmaktan kurtarmak, atalar dininden uzaklaştırmak, akıllarını çalıştırmalarını, doğru ile yanlışı tefrik etmelerini sağlamak üzere görevlendirildiklerini unutmamamız gerekir. “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf/179) Hayvanlar gibi önden gidenleri takip etmemek insan olmamızın en tabi bir sonucudur.
Şimdi insan hem akıllı olacak hem de yapacakları üzerinde düşünmekten mahrum kalacak. Hem akıllı olacak hem de akılsız varlıklar gibi davranıyor olacak. Hem akıllı olacak hem de doğru ve yanlışı birbirinden tefrik edecek bir yetiden ve yetenekten yoksun olacak. Aynı hataya tekrar tekrar düşecek. Hem akıllı olacak hem de Allah (c.c.) ve Resulü (s.a.v.)’nün ileri sürdüğü doğrular hakkında isyan bayrağını açabilecek. Sürü psikolojisi çerçevesinde yardan ayağı kayıp giden insanların durumunu düşünmeden kendisi de aynı hatayı sergileyebilecek. İmansız bireyler gibi imansızlığı, ibadetsiz toplumlar gibi ibadetsizliği, harama dalmış arkadaşlar gibi boğazına kadar günaha dalacak. Çıplaklardan farksız bir elbise (elbise demeye dilim varmıyor) oratalıkta utanmadan dolaşacak. Sonra da ben sürü psikolojisine sahip değilim diyecek.
Olacak şey mi?
İnsanoğlu yapılan hatalardan ve sergilenen yanlışlardan dersler çıkarabilen bir yeteneğe sahip varlıktır. Başka bir ifadeyle böyle bir yeteneğe sahip olan mahluk, insandır. Burada şunu da vurgulamakta fayda vardır. Hata ve yanlışları tarif etme biçimi de son derece önemlidir. “Kime göre hata ve kime göre yanlış? Kime göre helal ve kime göre haram?” sorularını da cevaplamakta fayda vardır.
Kur’an ve Sünnetin tarif ettiği haramlar, kusurlar ve yanlışlar vardır. İnsanların veya toplumların da kendilerine göre tarif ederek pratize ettikleri yanlışlar, hatalar ve kusurlar vardır. Atalar dininin tarifleri de kendisine has bir özellik taşır. Müslüman olan insanlar İslam’ın tarif ettiği helal ve harama göre bir yaşam kurgularlarken, atalar dinine mensup veya başka bir ifadeyle sürü psikolojisine sahip insanlar da içinde doğup büyüdükleri topluma ait davranışları doğru veya yanlış, helal veya haram olarak algılarlar ve gözü kapalı bir şekilde bu iş ve işlemleri sergilemeye alışırlar.
Müslüman olmamız hasebiyle ulu orta sergilenen, toplum tarafından hoş görülen fakat dinen yasak olan haramları hayatımızdan tart etmemiz kaçınılmaz bir görevdir. Her adımda ölüme biraz daha yaklaştığımız, ahiret yurduna doğru yol aldığımız bu dünyada helal ve haramı, doğru ve yanlışı, adalet ve zulmü olması gerektiği vechiyle tespit etmemiz olmazsa olmazımızdır. Her an biraz daha cennet ve cehenneme yaklaştığımız bu mecrada kendimize göre bir doğru listesi, kendimize göre bir yanlışlar silsilesi oluşturacak olursak kendimizi, fikrimizi ve düşüncelerimizi ilahlaştırarak hak ettiğimiz yere doğru yuvarlanırız diye düşünüyorum.
Allah muhafaza buyursun hepimizi!
Bu ilahlaşma ahirette perişanlığa sebebiyet vereceği şüphe götürmeyen bir keskinliğe sahiptir. Dünya da Allah’ındır ahiret de Allah’ındır. Bizler, içinde yaşadığımız kainat ile beraber Allah’a aitiz. Yaratma gücünden de beriyiz. Direnemeyiz konulan kural ve kaidelere. Baş kaldıramayız ilahi güce, kudrete ve kuvvete. Mesela ölüme çare bulamayız, yakamızı da kurtaramayız. Bu dünyaya gelmeyi istemedik. Gitmek de elimizde değil. Bu kuralları var eden bir gücün varlığını kimse inkar edemez. O halde bu dünyayı var eden Allah (c.c.) ahireti de var etmiştir. Var ettiği insanların pişman olmamaları, sürü psikolojisine dalarak Ahirette bedbaht bir vaziyete düşmemeleri için sosyal hayatlarında sergilemeleri gereken kural ve kaideleri, Peygamberler (s.a.v.) aracılığıyla almaları gerekir. Mutlu olmak isteyenler bu kurallara göre bir yaşam düzenlerler kendilerine. Akıllarını çalıştırmaları bu minvalde son derece önem arz eder “Aklımı kullanıyorum.” diyerek atalarından gelen uygulamalardan şaşmayan insanların akıllarını çalıştırmayarak sürü psikolojisi ile hareket ettiklerine şahit olmak akıl karı değildir.
Mesela tatil adı altında gittikleri sahillerde kadınlı ve erkekli giyim ve kuşamları ile Allah’a isyanı aleni bir şekilde sergiliyor olmalarını sürü psikolojisinden başka bir şekilde açıklayabilen var mıdır? Hadi deniz kenarlarını örnek olarak ileri sürmekten vazgeçelim. Şehirlerin cadde ve sokaklarında özellikle kızların ve kadınların ten rengini sergilemek üzere vücutlarını ulu orta sergiliyor olmalarını sürü psikolojisinin yansımalarından başka ne ile açıklanabilir? Allah (c.c.), özellikle kadınlara yönelik olarak tesettürü boşuna mı emrediyor; “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zinet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nur/31) Bu emirlere muhalefet eden bir hanım efendi atalar dinine mensup olmadığını, sürü psikolojisi ile hareket etmediğini kim hangi hak ile iddia edebilir?
Yorumlar
Kalan Karakter: