Medeniyet bir ağaç gibidir. Ne kadar dal budak salsa, kökleri derinlere inse o kadar sağlam, o kadar güçlü ve o kadar sağlam ve muhteşem olur.
Medeniyeti medeniyet yapan asıl unsur insandır. İnsansız bir medeniyet düşünülemeyeceği gibi medeniyetsiz bir insan da düşünülemez. Hatta medeniyeti olmayan bir insan, insanlığa zarardır. Bir başka ifadeyle her insan, içinde yaşadığı medeniyetin iyisiyle kötüsüyle bir parçasıdır.
Her insan hayatını sürdürdüğü, yaşamını ikame ettiği medeniyete isteyerek veya gayri ihtiyari bir şekil verir. Bu şekillendirme biçimi bazen olumlu olur, bazen de olumsuz.
Var olan medeniyetten kendisi için yürüyeceği bir yol, edineceği bir yordam, hayatını şekillendireceği bir yaşam biçimi edinir.
Medeniyet bünyesinde barındırdığı her insanı bazen doğrudan etkiler, bazen de dolaylı...
Buraya kadar her şey normal. Kimsenin itiraz etmediği bir durum. Ancak anormal olan şu; bir insanın medeniyetsiz bir hayata sahip iken eşi benzeri bulunmayan bir medeniyeti savunuyor olması eşine rastlanılmayacak kocaman bir handikap.
Bizim geçmişimiz İslam’ın öngürülerinden teşekkül etmiş, can bulmuş, kendisine has bir medeniyettir. Geçmişimiz bize ait bir medeniyet, ancak ân ve âti pek hayra alamet değil.
Buradan yola çıkarak müsadenizle bazı sorular sormak istiyorum; Sen ne yapıyorsun? Sen ne düşünüyorsun? Sen neyi savunuyorsun? Sen nerede ve kimle duruyorsun? Senin oluşturmak istediğin medeniyet kime ait? Senin şekillendirdiğin destan kimden esinleniyor? Sen kime benziyorsun? Sen kime çalışıyor, kime hizmet ediyorsun? Sen neyi, nasıl, niçin yaşıyorsun? Senin neye, nasıl ve niçin karşı çıktığın her şeyden daha çok önemli değil midir?
Senin anne ve babanın hacı, hoca olması, namazını niyazını kaçırmıyor olmaları, hak ve hukuka riayet ediyor olmaları sana ne kazandırdı? Geçmişten süzülüp gelen bu eşsiz medeniyet, sende kendisine has hasletler oluşturdu mu? Yoksa geçmişe düşman biri mi oldun? Sen bu konuya odaklan.
Asıl olan yapılanlardan ve yazılanlardan yola çıkarak kendine has, adına münhasır, şanına yakışır bir destan yazmandır, bir medeniyet oluşturmandır. Şahsına münhasır bir destan... Adına yakışır bir medeniyet… Daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir anlatın, bir destanın... Sahi sen kendine ait bir imzayı, hem kanınla, hem canınla hem de malınla kullanabildin mi yaptıklarının üzerine?
Sen bizzat kendin, hem de kendi adına destan yazmadıktan, medeniyet oluşturmadıktan sonra ne söylersen söyle, nasıl düşünürsen düşün, nerede yaşarsan yaşa, beyhudedir benim için.
Bedir savaşının, Uhud ve Hendek muharebelerinin, Mekke’nin fethinin, Yahudilerin Heyberden sürülüşünün bizler için eşsiz birer imza olduğundan kuşku yoktur. Ancak bana ait bir destanım, bir medeniyetim yoksa… Adıma düzenlenmiş, kanımla imzalanmış bir imzam yoksa… Benim Bedirim, benim Uhudum, benim Tebukum yoksa…
Yüce Allah’ın; “Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir." (Bakara/134) buyurması bu konuyla alakalı değil midir? Yolumuzu bulmamız, istikamet üzere yürümemiz adına geçmiş ümmetlerin neler yaptığı elbette önemlidir. Ancak ben hiçbir şey yapmıyor veya yapmaya çalışmıyorsam, medeniyet yazılacak destanlar adına zerre kadar bir faydamın olması mümkün olabilir mi?
O halde geçmişin destansı medeniyetiyle övünmeme de gerek yoktur.
Eğer sen Allah'a karşı gelmiş isen, Allah'ın emirlerini çiğnemiş isen, Peygamber (s.a.v.)'e diklenmiş, dini vecibelerin yerine kendine has bir din, kendine has bir emir, kendine has bir yasak ihdas ederek dört elle sarılmış isen ağzınla kuş da yakalasan beyhudedir. Başka bir ayeti kerimede; “Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Günah yükü ağır gelen kimse onun taşınması için yardım çağrısında bulunsa -çağrılan yakını bile olsa- o yükten hiçbir şeyi başkası üzerine alamaz. Sen ancak, görmedikleri halde rablerinden korkanları ve namazı özenle kılanları uyarabilirsin. Kim arınırsa sadece kendi yararına arınmış olur. Her şeyin sonu Allah’a varır.” (Fatır/18) buyuruyor olması ne kadar da manidar…
Geçmişten elbette haberdar olacağız. Geçmişten faydalanacağız. Geçmişten besleneceğiz. Ancak biz, biz olmadıktan sonra, biz bize benzemedikten sonra, bizim bize ait bir eser, bir medeniyet ve bize ait bir destan oluşturmadıktan sonra gerisi övünmektir, kibirlenmektir, gerisi lafıgüzaftır.