Cahiliye dönemi cahillikten dolayı anılmış bir dönem değildir. Cahiliye dönemi Allah ile, Peygamber ile, Kitap ile, sünnet ile bağını koparan insanların yaşadıkları bir dönem olarak tarif etmek mümkündür. İş ve işlemlerini din ekseninde düzenlemeyenlerin, Allah’ı tanımayanların çağıdır Cahiliye. Akıllarına güvenenlerin, Peygamberleri ve ilahi emirleri devre dışı bırakanların sistemidir Cahiliye. Cahiliye dönemine Hz. Muhammed (s.a.v.)’in getirdiği kanun ve kuralların uygulanması ile ara verildi. Ancak son demlerde bu kanun ve kurallar rafa kaldırılmak suretiyle Cahiliye dönemine yeniden dönülmüş oldu. 

Daha önce Laik ve Kemalist sisteme dahil olmayan insanlar saf, temiz, masum, berrak ve dindar olarak hayatlarına devam edebiliyorlardı. Hile ve desise kurmayı da beceremiyorlardı. Çünkü büyüklerin dizinin dibinde büyüyen, büyükleri baş tacı eden insanlarımız, aşikar yapılan yamuklukları, aldatmacaları da görmüş değillerdi. Hırsızlık, arsızlık, dinsizlik ve cinayet gibi suçların ne olduğunu bile bilmezlerdi. Mevcut hükümetin en büyük handikabı herkesi sisteme entegre etmeye çalışması oldu. Sistem düzeltilmeden insanların sisteme entegrasyonu görüldüğü üzere zulme dönüşüyor. Herkesin sistemin çemberinde dönerek pişmesini istediler. Herkes sistemin içine bir şekilde sürüklendiler. Laik ve Kemalist sistem kimi zaman zoraki kimi zaman sevdirilerek benimsetildi. Her insanın Laik ve Kemalist düşünceyi savunacak duruma evirdiler. Bırakın köylü köylü olarak kalsın, bırakın çoban çoban olarak hayatını sürdürsün, bırakın şehirli de şehirli olarak devam etsin yaşamına.

On iki yıl kesintisiz bir şekilde okula gitme zorunluluğu getirildi insanlarımıza. Sonuç bilgisizlik ve cehalet. Daha önce de dediğim gibi cehalet, Allah ile irtibatı kesmek, Peygamber ile dostluğa son vermek, Kitap ile arasına mesafe koymaktır.

Banka müşterisi olmak, para yatırmak, faize bulaşmak, çıplaklaşmak mecburi hale getirildi. 

Niye illaki banka? Niye illaki faiz? Niye illaki çıplaklık?

İnternet ihtiyaç haline getirilerek pis ve kokuşmuş sitelerin esiri kılındı gençlerimiz. Kablolu sistemler üzerinden yedi gün, yirmi dört saat pompalanan pisliğe engel olmak da istenmiyor. Çok mu zor gençleri pislikten korumak?

İnsanlar niye dinsizleşiyor, niye suç işliyor, cinayetlerin sebebi ne? 

Sistemin çarkına dahil olanlar yontuldu, yontuldu, yontuldu hiçbir baltaya sap olamayacak hale getirildi. Kazık gibi ortalığı kaplayan insanlar ile kim nasıl baş edecek? Hangi polis suça mani olabilecek?

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya götürülen mağdur 242 bin 875 çocuğun yüzde 12’ye yakını cinsel istismar nedeniyle mağdur oldu. Bu, yaklaşık 29 bin çocuğa denk geliyor.

Gel de çık işin içinden.

Sarhoşluk sadece belli bazı maddelerden meydana gelmiyor. Sadece içki içenler sarhoş olmuyor. Aklın sarhoşluğu olduğu gibi yaşamın da, devletlerin de, sistemlerin de, kanun ve kuralların da, yönetimlerin de, yönetenlerin de sarhoşluğu vardır. İçmeden sarhoş olmak en zor olan olsa gerek. İçmeden sarhoş olan insanların hal ve hareketleri kestirilemez. Neyi, ne zaman ve nasıl yapacaklarını bilemezsiniz. 

Cahiliye döneminin insanları cahillik ile sarhoş olmuşlardı. Kendi kızlarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Şimdiki insanların sarhoşluğu da aynı varyanttan devam ediyor. 

Sistemler kendi halkını sarhoş kılıyor. Firavun döneminde de durum bundan farklı değildi. “Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.” (Zuhruf/54) Gördüğümüz üzere İslam’ın dışında kalan her türlü fikir, her türlü düşünce, her türlü sistem, her türlü yaşam, her türlü yönetim anlayışı aslında Firavun’dan kalma bir sarhoşluktur. İnsanların hakkı ve hakikati görmelerine engel olur. Musa ve Harun (a.s.)’un peşinden gitmeye mani olur.

Hz. Yusuf (a.s.)’u zindana düşmesine sebebiyet veren iftira, bugün yasalarda kayıt altına alınmış değil midir? Medenileşmek adı altında Firavun sistemine, Cahiliye döneminin de ötesine geçildiğini söyleyebiliriz. “Kadının beyanı esastır” diyerek binlerce aile dağıtıldı, binlerce erkek kapı dışarı edildi, binlerce insan zindana mahkum kılındı. Neymiş efendim, “Kadının beyanı esasmış.”

Şimdi hangi cahiliye sisteminden bahsedeceğiz?

Firavun sisteminden kalan cahiliye döneminden mi, Medeniyetten en ufak bir nüve taşımayan Avrupa kanunlarını uygulayan sistemden mi?

Uzun bir süre Narin’in cinayeti ile yatıp kalktık. Cahiliye döneminden kalma bir gelenek uygulandı Diyarbakır’da. Tüyler ürperten bir cinayet. Neden işlendiği hala tam manasıyla anlaşılabilmiş değil, bu gidişle anlaşılabilecek de değil. Üzerinden onca yıl geçen Münevver Karabulut cinayetini unutabilmiş değiliz. Cem Garipoğlu öldü mü öldürüldü mü yoksa yurt dışına mı kaçırıldı? On beş yıldır bu cinayet altın tepsi içinde halkın önüne sunuluyor. Hala da çözülebilmiş değil. 

Son iki gündür İstanbul’da işlenen iki kıza ait cinayetleri konuşuyoruz. Bitmiyor cinayetler. Sistem değişmeden bitecek de değil. “Boğaz kesmek” cahiliye döneminin getirisi olduğunu varsaydığımızda bu Semih Çelik hangi eğitim sisteminin yetiştirdiği bir nüve olduğunu sormak gerekmez mi? Bundan yüz yıl önce yurt dışından devşirilen kanunların eseri olmadığını kim, hangi hakla iddia edebilir? 

İşlenen her cinayet bir önceki cinayeti hafif kılıyor. Sergilenen her vahşet bir önceki vahşeti basitleştiriyor. Kademe kademe intihara gidiyor toplum. İnsanları yetiştirme, geliştirme ve model oluşturma son derece zayıf ve berbat. Kazanalım derken beraberinde bir çok kişiyi de kaybediyoruz. Evet, yüzyıldır uygulanan bu eğitim modelinde Allah’a iman yok, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in getirdiği ahlak yok, Kur’an’ın şekillendirdiği terbiye sıfır. Din ve imandan bahsetmek, ahireti hatırlatmak suç.

Neyi verdik, neyi bekliyoruz, ne ile karşılaşıyoruz?

İşlenen suçlara karşı gerekli ve caydırıcı cezalar verilmiyor. Sistemin böyle bir derdi ve düşüncesi de yok. Birkaç yıllık cezaevi ile kapatılıyor dosyalar. Caniyi besle ve topluma yeniden sal. Gelsin yeni cinayetler. Ancak kapandı denen Münevver Karabulut dosyası gibi dosyalar milletin sinesinde kapanmıyor, sanırım kapanacak gibi de değil.  

Niye?

İnsanın benliğine uygun cezalar (kısas) uygulanmadığı için.

Sistem hepten bozuk. Bozuk sistem fabrika misali sistematik bir şekilde ruh hastası insanlar yetiştiriyor. Eğitim ve öğretim sisteminde ruh yok. Ancak insanlarımızın cismani yönünden beklentilerimiz sonsuz. İnsan için ruh ve beden uyumu şart. Bunun için ruhun da eğitilmeye ihtiyacı var. Unutulmamalıdır ki ruhun eğitimi de, bedenin yönetimi de din ile mümkündür. Dinin rafa kaldırıldığı, Peygamberin emekliye ayrıldığı, Allah’ın diskalifiye edildiği bir ülkede değil ruhun eğitiminden bahsetmek, varlığını iddia etmek bile suç sayılması gerekir.

Dine dönmedikçe, iş ve işlemlerimizi, bütün müesseselerimizi din ekseninde sevk ve idare etmedikçe cahiliye döneminde olduğu gibi bu gibi sonuçlar ile daha çok karşılaşacağız. Daha çok kızımız boğazı kesilerek ölecek, daha çok Narinler aile içinde yok edilecek, daha çok çocuğumuz intihar edecek, daha çok polis suç makineleri tarafından kara toprağa sevk edilecek gibi görünüyor.