Sitem etmek gerek. 

Sistemin sistemsizliğine sitem etmek gerek.

İnsanların dört bir yanı ateş çemberine çevrilmiş vaziyette. Bu ateş çemberi her gün daralmakta ve harlanmakta. Gidenler gitti, gerisi sırasını bekliyor. Sıkıntılar diz boyu. A’dan Z’ye her şey sıkıntı, her şey dert, her şey keder. Saplandıkları girdap, kör bir kuyu. Ne dibi var ne de suyu. Ne batabiliyor insan ne de düzlüğe çıkabiliyor. Belki de gün yüzüne çıkmak istemiyor içinde debelendiği girdaptan.

Gazze, Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye, Mısır, Yemen ve diğer İslam beldeleri kan ağlıyor. Diyarların sessizliği, içine çekildikleri suskunluğu ve dayatılan nemelazımcı anlayış dokunuyor yüreklere. Diyarların esareti, diyarların istilası, diyarlara konulan sistem ablukası konuşuyor şimdilerde. 

Herkes hedefte ancak hedeften bahseden kim? Hedef ne? Nereden geldi insanoğlu nereye gidiyor?

Bir taraftan sokakları istila eden “Vur patlasın çal oynasın” zevk-u sefa orkestrası eşliğinde mutluluk dansları hakim, diğer tarafta kan, ölüm, gözyaşı ve feryad-u figan yükseliyor arş-ı alaya. Sınanıyor insanlık. Dağılmış beldeler, istila edilmiş memleketler, sömürülmüş sineler, başkalaşmış beyinler farkına varmadan kimi insan kan ağlıyor. Sağanak sağanak yağan mermi yağmurlarında insanlıktan çıkmış, viraneye dönmüş sistemler/yönetimler oyalayıp duruyor harekete geçmek isteyenleri. Her şey sorulan soruların üstünü örtmekten başka bir işe yaramıyor.

Gittikçe büyüyen ve bütün sineleri kaplayan büyük bir duyarsızlaşma. İkinci veya üçüncü seferden sonra baş gösteren alışkanlık. Küçükten büyüğe herkesi sarıp sarmalayan bir rehavet. Reva görülen ölümleri kabul etme, kayıtsız ve şartsız teslim olma, her şeye boyun bükme revaçta hatta en büyük moda! 

Düşmanın karşısında el pençe divan durma durumu sergilenmekte ulu orta. Vurulacak kelepçeye el uzatma, bilenmiş bıçağa boyun sürtme, sıkılacak mermiyi kucaklama, basılacak tetiği çekmeye yardımcı olma anlayışı hakim ortalığa. Hatta adam kendisi dar ağacını dikiyor. Sallanacak ipi örmekle meşgul şimdilerde. Farkında değil. Fark etmek de istemiyor. Bunun en önemli sebebi; küffara benzeyiş ya da nifaka ve şirke duyulan iştiyak, belki de Kur’an ve sünnetten uzak bir anlayış ve yaşayışın semeresi. 

Sorunların temelini bilememe, bilmeyi istememe, yüzleşmekten kaçınma hastalığı kangrene dönüşmüş, bütün vucudu kaplamış. Ancak herkesin elinde kolonya şişesi, bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlar. Yapılan tedavi sevince yol açıyor. Alkışlar havada uçuşuyor. Hasta can çekişiyor yatağında, hasta öldü, yerine gelen yeni hastalar umursamaz tavırlar eşliğinde tentürtiyotu bekliyorlar. Halimizden memnunuz, yaşantımız harikulade, gidişatımız son derece iyi(!) Ölüm; başkası için son derece güzel 

Şimdi bu yapılanlar birer sitem mi yoksa birer sistem hatası mı? 

Üretimde karşımıza çıkan “defolu” mal kavramı nedir bilir misiniz?

Rutin konuşmaların dışına çıkma konusunda yaşadığımız büyük bir sorun var. Dert büyük keder ortak. 

Hey dostlar yüzleşin kendinizle! Dost acı söyler. Mezar başında toplanan insanların yaptıkları spor yorumları hala hobi olarak algılanıyorsa bir beldede, kendimizle yüzleşmek de doğru olmasa gerek. Bari neşter vuramiyorsunuz sisteme bari nedamet duyun, sitem edin yapılanlara. 

İslami meseleleri konuşmak tiksindirici ve fobi olarak algılanıyor kimi insan tarafından... Eften püften konuşmalar, cafcaflı cümleler, hendekte yanan cesetlerin gölgesinde çekilen halaylar, gecenin loş ışığında dillendirilen edebi şiirler okşuyor sineleri. Ashabı Uhdud’u bilir misin?  

Aradan kırk yıl da geçse, çölde kılavuz olmadan dolanmaya razı olma halet-i ruhiyesi ortalığı kaplamışsa konuşmak nafile. Kalkmak, direnmek ve sorunların çözümüne katkı sağlayacak bir inek kesmekten muzdarip bir toplumun içinde şen şakrak eğlence proğramları düzenleniyorsa, iyi uykular demek gerek. İnşaAllah! Uyanış çok kötü olmaz diye dua etmek gerek.

Rahatı bozan, düşünceye neşter çeken unsurla karşılaşmak, kendisi ile tokalaşmak, kucaklaşmak ve tanışmak dahi istememe arzusu kara bulutlar gibi çökmüş sinelere. Ya da insanların tepesine kaldırılmış Sina dağının heybetine aldırış etmeden bıldırcın etini yellemek ile meşgul olma alışkanlığı. Belki de kudret helvasını yemeyi zul görme anlayışı, düşüncesi...

Sorularımız ve sorunlarımız. Sistem içinde çekeceğimiz içten gelen bir sitem. Benlikleri presleyen, düşünceleri frenleyen bir sistem. Karman çorman bir ruh hali okunuyor yüzlerden. 

Allah’ım! Sen katından bir yardımcı gönder.

Allah’ım! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme duaları yükseliyor.

Şayet sorunu olması gerektiği vechiyle kabul edebilirlerse insanlar, hastalığı ile yüzleşebilirler ise rahatsız olacaklar. Huzursuzluk duyacaklar yapılanlardan. Ben rahat, sen rahat, oh ne güzel hayat. O yüzden uzak duruyorlar sorunlardan(!)

En iyisi mi? Sorunlar ile hiç karşılaşmamak, sorunları dile hiç getirmemek. Üstünü örtmek gerek her şeyin. 

Yok yok en iyisi sırt dönmek ya da meselelerin konuşulduğu ortamı terk etmek gerek.