Öğretmen, sene sonu yaklaşırken bir üst eğitim kurumuna yönelik çalışmalarını hızlandıran lise son sınıf öğrencilerine; “Hedefleriniz ne, nereye gitmek istiyorsunuz? Kazanmak ve okumak istediğiniz bölümler hangileri? Çalışmalarınız ile hedefleriniz tutarlı mı? Kazanacağınız fakülteler sizin kişiliğinizle uyumlu mu? Bir de sizden dinleyelim!” diyerek sorular soruyor, verilen cevaplar üzerinden doğru bir tercihe ulaşmanın yollarını sunmak istiyordu öğrencilerine. Öğrenciler de kendilerine yöneltilen soruları içtenlikle cevaplıyorlardı.

Kendinden emin bir şekilde; “Tıp fakültesi” dedi ilk sırada oturan öğrenci. Maddi getirisi son derece iyi. Halk içindeki itibarı da cabası. Herkesin alkışladığı rahat bir meslek.

“Ya siz?”

“Hukuk fakültesi” dedi diğer öğrenci. İtibarı son derece yüksek bir meslek. Tutturabilirsen zengin olursun. Kimsenin önünde önünü iliklemediğin yegane meslek hukuktur. 

“Peki sen”

“Diş Fakültesi” Özel büro açıyorsun. Ve istediğin şartlarda çalışıyorsun. Kimseye bağlı ve bağımlı değilsin. Maddi olanakların da fena değil yani. 

“Sen neyi yazacaksın?”

“Mühendislik” Mühendis olmak güzel bir duygu. Maddi kazanç için bir projeyi tutturabilmek yeterli gelir. Çok çalışmak gerekir. Dünyayı yönetenler aslında mühendislerdir. Tüm çizim işleri onların elinden geçiyor. Ben Mühendis olmayı tercih ederken aslında dünyayı yönetmek istiyorum. Bu yönüyle mühendis olacağım.

“Nereye gitmeyi tasarlıyorsun?”

“Eğitim Fakültesi” Bana göre en önemli meslek, öğretmenliktir. Dünyayı eğitmenin diğer bir adıdır. Düşünebiliyor musun tüm meslek sahibi insanlar senin eğitiminden geçiyorlar. Doktorları da, mühendisleri de hukukçuları siyasetçileri de sen yetiştiriyorsun. O yüzden ben insan yetiştirmek için öğretmen olacağım. Maddi getirisi benim için ikinci sırada. 

“Senin hazırlığın neye yönelik?”

“Eczacılık” Rahat bir meslek. Gönderilen reçeteye göre ilaç hazırlıyorsun. Pek bir iş yapmıyorsun. Sıcaktan soğuğa, soğuktan sıcağa geçtiğin yok. İş yerine güvendiğin bir elemanı bulman yeterli. İstediğin zaman istediğin yere istediğin şekilde gidebiliyorsun. Anlayacağınız siz olmadan da iş güç tıkırında ilerler.

“İlk hedefin neresi?”

“Hemşirelik, İşletme, Maliye Vs.” dediler. Birbirine benzer hedefler sıralandı ardı sıra. Liste epeyce uzundu. Öğrenciler kendinden emindi. Hedefler albeniliydi. Uzun süren bir maratonda yapılan çalışmaların getirisi idi yapılacak olan tercihler. Uzun süredir devam eden maratonu sekteye uğratacak herhangi bir yanlışlığa göz yumulmamalıydı. Emekler zayi edilecek cinsten değildi çünkü. Sorun ve sıkıntıların oluşmaması adına tercihlerde kişilik ile fakülte uyumlu olmalıydı. Yoksa huzursuzluk oluşur, zayi olurdu tüm emekler. İnce elemek, sık dokumak gerek. Riske atmamak eğitimin temel hedeflerinden biriydi. Eğitimin ana hedefi, bundan başka ne olabilirdi ki?

Öğrenciler de hem çalışkan hem de dakikti. Koltuk ve para, zamanın en büyük getirisi olduğunun farkına varmışlardı. Bu hedefler örtük öğrenmeyle elde edilmişti. Evde veli, okulda öğretmen ve idareci, sokakta vatandaş, derste müfredat bunu telkin ediyordu. Ancak her hal-u karda öğretilmesi gereken bir öğreti idi. 

Öğrencilerine bu farkı fark ettirdiği için içten içe seviniyordu. “Ne mutlu bana” dedi kendi kendine. “Başarılı bir öğretmenim” diye de ilavede bulundu. Yapılan tercihler hem makam hem mevkiyi hem de parasal getiriyi dikkate almalıydı. Herhangi birini öncelemesi akıllıca bir tercih olamazdı. Çünkü ikisini bir araya getirmek ve daha fazla kazanmak, daha iyi bir yerde oturmak zeki olmanın en büyük nişanelerindendi. Hangi meslekte para varsa, hangi meslekte koltuk varsa, hangi meslekte kariyer, itibar, bol alkış, makam, mevki ve şatafatlı bir hayat varsa o meslek tercih edilmeliydi. Özenle seçilmeliydi. 

Öğretmen, tercihlerini dile getiren öğrencilere niçin tercih ettiklerini de açıklamalarını istiyordu. Kimisi kariyeri için iyi bir fakülte derken kimisi parası bol olanı tercih ettiğini dile getiriyordu. Kimisi baba mesleği diyerek geçiştiriyordu işi. Kimisi de “devlet yönetiminde söz sahibi olmanın, dünyayı yönetmenin, makam ve mevki sahibi olmanın yegane yolu bu fakülteden geçiyor” diyerek yaptığı tercihin seyri hakkında bilgiler ileri sürüyordu. 

Belletilmişti her şey. Öğrencilerin mantıklı yaklaşımlar sergilemeleri öğretmenlerin en büyük hayali ve isteğiydi. Bu vesileyle fakültelerin yan dallarını da ilave ederek yol ve yordam göstermeye gayret ediyorlardı. Her öğrencinin dile getirdiği tercihler hakkında kendince açıklamalarda bulunarak konuşma ve tercihlerini dile getirme sırasını diğer öğrenciye veriyordu.

Arka sıralarda oturan bir öğrenci tüm bu söylenenlere bir sünger çekmiş gibi kimsenin beklemediği, mesai harcamadığı, ilgi ve alaka göstermediği, üzerinde düşünmediği cevabı vermek suretiyle herkesi şaşırttı. Gözler açık kaldı adeta. Şok olmuştu herkes.

“Hocam, ben cennete gideceğim. Cennete gitmek, tek hedefim. O hedefi gerçekleştirmek için diğer tüm hedefleri gözden geçirerek revize ettim. Bu hedef benim için kutsal bir hedef. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmaktan geri kalmayacağım. Tüm mesaimi, tüm harcamalarımı, tüm çalışmalarımı, tüm okumalarımı, çözmem gereken tüm soruları bu hedefi kazanmak ve orada sürekli kalmak için harcayacağım. Bu hedefe ulaşmak için engellere takılmayacağım. Hiçbir engeli, engel olarak da görmeyeceğim. En doğru hedefin bu olduğuna inanıyorum.” dedi.

Sınıfta çıt yoktu. Herkes suspus olmuştu. En başta sınıf öğretmeni şaşırmıştı bu cevap karşısında. On iki yıllık zorunlu eğitimde böyle bir hedef konulmamıştı öğrencilerinin önüne. Herhangi bir derste bu konu konuşulmuş da değildi. Hatta konuşulması imkansızdı. Cennete çıkan tüm kapılar demirden mamul kapılar ile kapatılmıştı. Yıllık planlar, müfredatlar, ders kitapları, içerikler, programlar böyle bir şey söylemiyordu öğrencilere. Peki böyle bir hedefi ortaya kayan da kim? Hangi hakla böyle bir yönlendirme yapabilirdi. Öğrencileri oyalamanın manasını anlayabilmiş değildi sınıftakiler.

“Evladım! Bu hedef de nereden çıktı, bu hedefe yönelmen için daha erken değil mi? Allah senin gibi tertemiz olan öğrencileri cennetine almayacak da kimi alacak? Sen kazanman gereken hedeflerine odaklan. Senin Müslüman olduğunu söylemen cennete ulaşman için yeterli bir sebep, hatta en önemli sebep olduğunu düşünüyorum. Hem din; vicdan işi değil mi? Sen vicdanına bak. Ortalıkta bunu dile getirmeni anlayabilmiş değilim. Sen, gösteriş meraklısı olamazsın. Cennet senin ile Rabbin arasındaki olması gereken şey. Bize anlatman hiç doğru değil. Bunu burada dile getirdin ancak başka yerde dile getirmeni istemiyorum.”

“Erken olduğunu düşünmüyorum. Her an ölebilirim. Hepimiz ölecek yaştayız. Hangi ortamda ölürsek o ortamda diriltiliriz. Fakülte hedefine tüm benliğimle odaklanırken, cenneti ıskalayabilirim diye çok korkuyorum. Ölmeden evvel hazırlık yapmam lazım geldiği kararına vardım. Bunu iliklerime kadar hissediyorum. Tıp fakültesini veya diğer herhangi bir tercihi, beni cennet hedefinden alıkoymayacak şekilde revize etmeye çalışıyorum. Kazanacağım fakültelerin dinime, inancıma ve ahlakıma zarar vermeyecek şekilde olması gerektiğini titizlikle araştırıyorum. İmanımı ve ahlakımı elimden alacak bir fakülteye elimin tersiyle şimdiden bir sille vurdum. Bir tıp fakültesini kazanabilmek adına tüm değerlerimi harcamayacağım. Ben, ben olmaktan vazgeçemem. Cennete ulaşmak için ne gerekiyorsa, bu kazanacağım fakülte de olsa, onu harcamaktan çekinmeyeceğim.” diye de ilavede bulundu.

Öğretmen şaşırmıştı. Öğrenciler ne diyeceğini bilemez duruma evrilmişlerdi. Yanlış mı yapıyoruz diye tereddütler yaşayanlar da olmuştu. Ancak öğretmen, cennet tercihine yönelmemeleri için öğrencilerini motive etmesi gerekiyordu. Bu düşünceyi basite indirgemesi gerekiyordu. Yoksa on iki yıldır verilen emek boşa giderdi. Bunun için: “Evladım! Yüksek hedeflere ulaşmak ve yerleşmek cennete ulaşmaya ve yerleşmeye engel değil ki? Önce bir fakülteye yerleş, oku ve bir meslek sahibi ol. Sonra cenneti düşün.” dedi.

“Hocam! Tüm mesaimi bir fakülteyi kazanmak için harcayamam. İçinde Allah olmayan, Peygamber bulunmayan, ahireti hatırlatılmayan, Kur’an’dan bir nebzecik de olsa nemalanmayan bir bölüme gitmek istemiyorum. Dinimi, imanımı ve ahlakımı kaybedeceğim bir bölüme gideceğime hiç gitmemeyi yeğliyorum. Malumunuz ortam çok bozuk. Dini anlamda bir bilginiz yoksa, siz de hemen yok oluyorsunuz. Bu hiçbir fakülteyi tercih etmeyeceğim manasına yorumlamayın. Önceliğim Cennet. Cennet en büyük önceliğim. Bu önceliğimden hiç vazgeçmeyeceğim. Dünyayı yığsalar önüme cennete giden yoldan dönmeyeceğim. Şayet cenneti kazanırsam hiç gam yemem. Ancak cenneti kaybedecek olursam kazanacağım hiçbir fakülte beni temize çıkarmaz ve beni mutlu kılmaz.”

Kafasını kaşıyan öğrencilerin söyleyecek söz bulamamanın getirdiği endişeyi çalan zil giderdi.